ISSN: 2147-8724
Journal of Ankara Studies - Ankara Araştırmaları Dergisi: 7 (2)
Volume: 7  Issue: 2 - 2019
1.From the Editor

Page I

SCIENTIFIC ARTICLE
2.Exploring the Locational Preferences of Syrian Migrants in Ankara and a Case Study of Önder, Ulubey, and Alemdağ Neighborhoods as an Ethnic Urban Enclave
Sezen Savran, Necibe Aydan Sat
doi: 10.5505/jas.2019.33154  Pages 283 - 302
2011 yılında başlayan Suriye iç savaşı, yoğun bir nüfusun ülkesinden zorunlu olarak ayrılmasına neden olmuştur. 2011-2015 yılları arasında Suriye sınırında uygulanan açık kapı politikası sonucu Türkiye’de, milyonlarla ifade edilen göçmen nüfus yaşamaya ve bu süreçte kentlerde büyük oranda kendiliğinden gelişen göçmen yerleşimleri oluşmaya başlamıştır. Bu çalışmanın iki temel amacı bulunmaktadır: (1) Ankara ilindeki Suriyeli göçmen nüfusun dağılımını ortaya koymak ve (2) bu dağılıma göre en yoğun göçmen yerleşim yeri olan Önder, Ulubey ve Alemdağ mahallelerinin derinlemesine bir incelemesini yapmaktır. Araştırma, çoğunlukla batı yazınında tartışılan “Getto” ve “Kentsel Adacık” kavramlarını karşılaştırmalı olarak incelemektedir. Bu kavramların içeriği, kuramsal çerçeveyi şekillendiren bir çıkış noktası oluşturmaktadır. Araştırma yöntemi; nicel ve nitel verilerden bir arada yararlanan karma araştırma desenidir. Bu araştırma üç mekânsal ölçek içermektedir: İl (Ankara), İlçe (Altındağ) ve Mahalle (Önder, Ulubey ve Alemdağ). İl ve ilçe ölçeğinde nicel veri setlerinden yararlanılarak nüfusun mekânsal dağılımı ve benzeşmezlik endeksi hesaplamaları yapılmıştır. Mahalleler ölçeğinde ise gözlem, anket ve derinlemesine görüşmelerden yararlanılarak “Kentsel Adacık” kavramı örnek incelemesi üzerinden tartışılmıştır. Ankara ili ve Altındağ ilçesinde Suriyeli göçmenlerin mekânsal dağılımının orta ve yüksek derecedeki ayrışmanın sınırında olduğu görülmüştür. Etnik kentsel adacığın; oluşumunda, zorunluluk ve gönüllülüğün üst üste bindiği, işgücünde Siteler bölgesi ile doğrudan bağlantılı olduğu, kısmen kendi yerel ekonomisini oluşturduğu, tamamen dışlayıcı olmayan bir yapıya sahip olduğu tespit edilmiştir. Kentsel adacığın, içerisinde yaşayan göçmen nüfusa hem olumlu hem olumsuz etkileri olduğu görülmüştür.
The Syrian civil war, which began in 2011, has forced a large percentage of the population to leave the country. Millions of Syrian immigrants have begun to live in Turkey because of the open-door policy implemented by the government at the Syrian border between 2011-2015. This process has led to mostly self-developed ethnic settlements being formed in cities. The two main purposes of this study are: (1) To determine the distribution of the Syrian migrant population and (2) to conduct an in-depth survey of the Önder, Ulubey and Alemdağ neighborhoods, which is where most Syrian migrants in Ankara live. The research conducts a comparative study of the “Ghetto” and “Urban Enclaves” concepts mainly discussed in western literature. These concepts constitute a starting point that shapes the theoretical framework. The methodology of the study is a mixed research pattern that combines quantitative and qualitative data. This research includes three different spatial scales: province (Ankara), district (Altındağ) and neighborhood (Önder, Ulubey and Alemdağ). The spatial distribution of the population has been visualized, and the dissimilarity index values calculated, by using quantitative data sets at both the provincial and the district scale. The urban enclave concept is discussed at the neighborhood scale through a case study by using observations, surveys and in-depth interviews. The locational preferences of Syrian migrants in Ankara province and in the Altındağ district has caused a medium to high degree of spatial segregation. It has been determined, in terms of the urban enclave, that its formation has been due to both voluntary, as well as forced, factors. This is directly linked to the ‘Siteler’ industrial area of the workforce, which partly constitutes its own local economy and is not entirely exclusive. It has been found that the Urban Enclave has both positive and negative effects on the resident migrant population.

3.Mobilization Networks and the Outcomes of Neighborhood Protests in Ankara
Güneş Ertan
doi: 10.5505/jas.2019.92053  Pages 303 - 320
Çalışma, 2007-2011 arası Ankara’nın çeşitli mahallelerinde gerçekleşen 17 eylemi inceleyerek mobilizasyon ağlarının yapısının yerel protesto olaylarının sonuçlarıyla nasıl ilişkili olduğunu anlamayı amaçlamaktadır. Araştırmanın verileri polis kayıtları ve saha görüşmelerinden oluşmaktadır. Sonuç olarak olumlu sonuç ile ilişkili iki ayrı mekanizma belirlenmiştir. Birinci mekanizma verimli bilgi akışını sağlayarak katılımcıların koordinasyonunu kolaylaştırır. İkincisi ise katılımcıların arasındaki güçlü bağlar nedeniyle riskli taktiklerin kullanılma eğilimini artırır. Mobilizasyon ağlarının öncülleri olarak mekansal yapılar ve enformel sosyal ağlar göze çarpmaktadır.
This study aims to understand how the structure of mobilization networks relates to the outcomes of collective action by using 17 cases of neighborhood protests in Ankara between 2007-2011. Based on police records and on site interviews, the findings of the study suggest that successful outcomes depend on two mobilization structure related processes; the first one facilitates the efficient flow of information for coordination purposes, while the second increases the tendency of participants to use high-risk disruptive tactics due to the prevalence of strong ties amongst the protagonists. This paper also considers, to some extent, the antecedents of these structures, and shows that they originate from two sources that very much depend on each other: the spatial configuration of the neighborhood in question and pre-existing informal social ties.

4.The Ankara Years of Bülent Arel (1940-1965): Music, Radio and Politics
Nahide Işık Demirakın, N. Işıl Demirakın
doi: 10.5505/jas.2019.93685  Pages 321 - 342
Makale Cumhuriyet’in ikinci kuşak bestecilerinden Bülent Arel’in 1940-1965 yılları arasında Ankara’da geçirdiği eğitim ve çalışma yaşamı ile Türkiye’de İkinci Dünya Savaşı sonrasında görülen siyasi ve kültürel değişimler arasındaki koşutlukları incelemektedir. Klasik Batı müziğinin 19. yüzyıl Osmanlı İmparatorluğu’na gelişi ve ardından Cumhuriyet’in kültür politikasının temel taşlarından biri olması, bu alanın sürekli devlet kontrolünde bulunmasını da beraberinde getirmiştir. Cumhuriyet’in tek parti döneminde benimsenen politikalar bir ulus kimliği oluşturmaya öncelik vermiş ve yeni kurulan Devlet Konservatuvarı’nı bu esas doğrultusunda biçimlendirmiştir. Bu kurumun ilk mezunlarından olan Arel, arkadaşlarıyla beraber konservatuvardaki hocalarından farklı olarak Cumhuriyet’in kendi yarattığı kurumlardan yetişmiş ilk kuşaktandır. Söz konusu kuşak, bu yönüyle aslında Cumhuriyet ideallerinin ilk ürünüdür ve çok partili sisteme geçilmesiyle beraber 1950’lerin değişen iktidar dengelerine ve kültürel yaklaşımlarına rağmen yeniliklere açıklıkları ve evrenselcilik anlayışları ile Ankara ve Türkiye kültür yaşamında iz bırakmışlardır. Arel’in görev yaptığı radyo ve üniversite gibi kamu kurumlarının dönüşümleri ve sivil sanat girişimlerinin gelişimi çalışmanın odak noktalarını oluşturmaktadır.
This article examines the parallels between the political and cultural changes in Turkey in the aftermath of Second World War, as well as the education and career of Bülent Arel, a second generation composer of the young Republic, in Ankara between the years 1940-1965. The introduction of classical music into the Ottoman Empire in the 19th century, and its adoption as a keystone of the cultural policies of the early Republic, led to the state dominating the music sphere as part of the efforts within single-party rule in these early years to build a nation-state. Unlike their professors at the State Conservatory, Arel and his contemporaries were members of the first generation raised in the institutions created by the Republic. With their open-mindedness and universalism, this generation has left its mark on the cultural and social life of Ankara and Turkey, despite the balances of power and cultural approaches shifting with the transition into the multi-party system in the 1950s. The main foci of the study are therefore the transformation of public institutions, such as the radio and universities that Arel worked in, as well as his work in the development of civilian art initiatives.

5.Changing Characteristics of a Significant Part of the Urban Fringe in Ankara: İmrahor Valley
Fulya Sınacı Özfındık
doi: 10.5505/jas.2019.21548  Pages 343 - 353
Ankara kent çeperinin önemli bir bölümünü kapsayan İmrahor Vadisi, peyzajı ve diğer doğal özellikleri ile kentin ekolojik dengesinin korunmasında kritik bir role sahiptir. Vadi uzun süredir kentin en önemli ekolojik alanlarından biri olarak kabul edilmiş ve vadiyi yeşil sistemin parçası olarak korumak kentin ilk planından itibaren öncelikli kararlardan olmuştur. Ancak, son dönem planlama politikalarının ve uygulamalarının etkisi ile vadinin doğal özelliklerini hızla kaybettiği görülmektedir. Makale, İmrahor Vadisinde meydana gelen değişimleri Ankara kent çeperinde gerçekleşen dönüşümlerin güncel bir örneği olarak araştırmaktadır. Makalenin amacı, vadinin değişen sürecini analiz etmek ve bu süreci etkileyen faktörleri tespit etmektir. Literatür araştırmasına ve alanda yapılan görüşmelere dayanılarak, 2000’li yılların ortasından itibaren uygulanan plan revizyonlarının, piyasa güçlerinin ve spekülatif baskıların vadideki gerilimleri artıran ve yoğun yapılaşmanın önünü açan esas nedenler olduğu ifade edilebilmektedir. Yeşil kuşak düzenlemelerinin, koruma odaklı arazi politikalarının ve üst ölçekli ekolojik sistemleri dikkate alan plan yaklaşımlarının ve kararlarının önemi bu çalışmada ayrıca vurgulanmaktadır.
İmrahor Valley, which covers a significant part of the urban fringe in Ankara, has a crucial role in conserving the ecological balance of city with its landscape and other natural features. The valley has long been considered as one of the most important ecological areas of the city and protecting the valley as part of green system has been a primary objective since the first plan of city. However, the valley has rapidly lost its natural characteristics under the effects of recent planning policies and implementations. This article investigates the changes in İmrahor Valley as a contemporary example of the transformations at the fringe of Ankara. The aim of this article is to analyze the changing process of the valley and to determine the factors affecting this process. In the light of previous literature, researches and interviews, it is seen that the plan revisions since the mid-2000s, market forces and speculative pressures have been the main drivers that increase the tension in the valley and pave the way for construction. The importance of greenbelt regulations, protective land policies and the plan decisions taking into account the upper-scale ecological systems are also emphasized in the article.

6.A Public Sphere in the Early Republican Period Ankara: Millet Bahçesi
Cem Dedekargınoğlu
doi: 10.5505/jas.2019.47450  Pages 355 - 374
Makale kapsamında İmparatorluk’tan Cumhuriyet’e Türkiye’nin modernleşme sürecinin, mimarlık ve şehircilik alanlarındaki karşılıkları incelenmekte, Ankara Ulus Meydanı’nda bulunan Millet Bahçesi’nin (Belediye-Şehir Bahçesi) tarihçesi; kentin bu süreçte modern bir başkente evrimleşmesi özelinde yaşanan kronolojik gelişmeler ile paralellik kurularak sunulmaktadır. 1892’de demiryolunun kente ulaşması sonrasında tarihsel önemini hızlı bir biçimde yeniden kazanmaya başlayan Ankara; tarihi kent merkezi ile tren istasyonunu bağlayan yol doğrultusunda, bugün Ulus olarak bilinen bölgede, ağırlıklı olarak kamu yapılarını içerecek biçimde genişlemiştir. Ankara Millet Bahçesi bu oluşumun bir parçası olarak, 19. yüzyılın son çeyreğinde, İstasyon Caddesi ile bugün Atatürk Bulvarı olarak bilinen, kentin güneyindeki bağlara doğru giden yolun kavşağında oluşturulmuştur. Milli Mücadele döneminde bu bölgenin karar ve idare merkezi olarak gelişmesi sonucu Millet Bahçesi’nin önemi artmış ve bahçe, dönem Ankara’sının sayılı rekreasyon alanlarından biri haline gelmiştir. Cumhuriyet’in ilanından sonra “Şehir Bahçesi ve Çarşısı” adı ile yenilenen bahçenin Atatürk Bulvarı hizasında yer alan bölümüne sıra dükkânlar yapılmıştır. Zaman içerisinde değişen mekânsal pratiklerden ötürü giderek tanımsız bir hal alan bahçe-çarşı yapısının yerine, açılan mimari proje yarışması sonucu 1967-1981 yılları arasında, bugün 100. Yıl Çarşısı olarak bilinen çok katlı çarşı-işhanı yapısı inşa edilmiştir. Sonuç olarak, Ankara’nın Cumhuriyet’in modern başkentine dönüşmesi sürecinin tanığı olan ve bugünün egemen politik gündeminde de bir seçim vaadi olarak yeniden ortaya çıkan “Millet Bahçesi”, incelenmeye değer bir kentsel mekân örneğidir.
Millet Bahçesi, located in Ulus Square, Ankara, is used in the article to analyze the projections of the Turkish modernization process in the fields of architecture and urbanism. The article draws an analogy with the chronological development of the city during that era. Ankara, which rapidly started to regain importance after the extension of the railroad in 1892, expanded during that period through the road which connected the railroad with the historical city, namely the modern district of Ulus, that contained public buildings. As a part of this development, Ankara Millet Bahçesi was built in the last quarter of the 19th century at the junction of the road from the station (İstasyon Caddesi), and the road that lead to the southern vineyards (Atatürk Bulvarı). Due to the development of the district as the administrative center in the period of the Turkish War of Independence, Millet Bahçesi gained prominence and became one of the few recreational areas of the city. After the proclamation of the Republic, the garden was modernized under the name of “The City Garden and Market” and rows of single-storey shops were erected on the side of the garden facing Atatürk Bulvarı. However, as the garden-market complex had become neglected and lost its relevance over time, a multi-storey shopping center and office block was built between 1967 and 1981 following an architectural project competition. In conclusion, through the consideration of the process of transformation of Ankara from a city of the Empire to becoming the modern capital of the new Republic, it is possible to state that Millet Bahçesi has, in its relatively short lifespan, become an example of a public space worthy of examination. By doing so, one can objectively analyze the concept of “Millet Bahçesi” in today’s political context in terms of an electoral pledge.

7.Ankara Drawings of Eşref Üren and Andre Lhôte’s Influence
Feyza Akder
doi: 10.5505/jas.2019.53215  Pages 375 - 397
Eşref Üren (1897-1984) is an artist who lived in Ankara in the last 45 years of his life; acknowledged as an imperative personality in Ankara artistic circles. There are at least 100 Ankara landscapes in major art collections in Turkey that belong to him. This article discusses the Ankara drawings of Eşref Üren which are today in İmren Erşen collection, that were drawn after 1939. These drawings reveal fruitful results when analyzed with Turkish drawing history from the literature. Üren has been evaluated mainly as an impressionist painter. Therefore, the French painter André Lhôte’s (1885-1962) influence over Üren’s paintings and drawings, especially his works after 1950 has been undervalued. These drawings also signify some findings as to how Ankara’s urban texture influenced paintings. The first part of the article covers how Üren’s drawing views followed a pattern and matured. In the second part, we will explain the plastic relationship between his drawings and Ankara. The analysis of Eşref Üren’s Ankara drawings, in the light of new data from Eşref Üren’s unpublished drawing pads and diaries, offers a new point of view to André Lhôte’s strong influence over Eşref Üren. What is more, they will point to how Ankara’s urban texture influenced Üren between 1950 and 1980 while he drew these examples.
Eşref Üren (1897-1984), yaşamının son 45 yılını Ankara’da geçirmiş; Ankara sanat çevresinde önemli bir kişilik olarak kabul edilmiştir. Türkiye’deki büyük resim koleksiyonlarında 100’ün üzerinde Ankara manzara resmi bulunmaktadır. Bu çalışma, Eşref Üren’in, İmren Erşen koleksiyonunda bulunan, 1939 yılından sonra çizdiği Ankara desenlerinden örnekleri ele almaktadır. Sözü edilen desenler, literatürden de faydalanılarak, Türk desen tarihinin analizi eşliğinde incelendiğinde verimli sonuçlar ortaya çıkarmaktadırlar. Literatürde ağırlıkla empresyonist bir sanatçı olarak değerlendirildiği için, Fransız ressam André Lhôte’un (1885-1962) Üren’in desenleri ve resimleri üzerindeki etkisi özellikle 1950’li yıllardan sonraki çalışmalarında göz ardı edilmiştir. Desenler ayrıca 1950 sonrasında Ankara’nın kentsel dokusunun resim sanatına nasıl aktarıldığı ile ilgili önemli veriler sunmaktadır. Çalışmanın ilk bölümü Üren’in desen anlayışının nasıl bir gelişim izleyerek olgunlaştığına ayrılmıştır. İkinci bölümde Üren’in Ankara kenti ile resim ve desen yaparak kurduğu ilişki açıklanmaktadır. Üren’in yayımlanmamış desen defterleri ve günlüklerinden elde edilen yeni veriler ile yapacağımız analiz ışığında Eşref Üren’in Ankara desenlerinin, Türk desen tarihinde André Lhôte’un güçlü etkisinin göstergeleri olduğunu ve Ankara’nın özellikle 1950 ve 1980 yılları arasında bu etkiler ışığında resim sanatına nasıl yansıdığına dair bir bakış sunacaktır.

8.Museum Workshops as a Learning Environment
Kader Karadeniz Akdoğan, Emel Durmaz, İlayda KİMZAN, Dilek Acer
doi: 10.5505/jas.2019.92486  Pages 399 - 413
Araştırmanın amacı müzelerdeki çocuk atölyelerinin öğrenme ortamı olarak incelenmesidir. Araştırma, nitel araştırma yöntemlerinden, durum çalışması deseni kullanılarak yürütülmüştür. Araştırmanın çalışma grubu Ankara ilinde bulunan ve çocuk atölyesi olan toplam 7 müzeden oluşmaktadır. Veri toplama aracı olarak atölye ortamlarında kullanılmak üzere araştırmacılar tarafından hazırlanmış olan yarı yapılandırılmış gözlem formu kullanılmıştır. Buna ek olarak müze ve / veya atölye sorumluları ile görüşme amacıyla hazırlanan yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Gözlem ve görüşmelerden elde edilen verilerin analizi sonucunda, fiziksel çevre koşulları açısından atölye ortamlarının genellikle yeterli olduğu ortaya çıkmıştır. Ancak, özel gereksinimli bireylerin atölye ortamlarına katılımını sağlayacak düzenlemelerin eksik olduğu görülmüştür. Atölye ortamlarında donanım unsurlarının (masa, sandalye, vb.) çoğunlukla yeterli olduğu saptanmıştır. Teknolojik donanım açısından hemen hemen tüm atölyeler uygun kaynaklara sahiptir. Sarf malzemeleri (farklı renk, doku, boyutta kağıtlar, fırçalar, boyalar, açık uçlu materyaller, vb.) açısından ise atölyelerde kullanılan materyaller değişkenlik göstermekte fakat gelişimsel uygunluk açısından tartışma yaratmaktadır. Müze atölyelerinin 4 tanesinde eğitim programının bulunduğu ve 5 tanesinde atölye sorumlusu olduğu görülmüştür. Atölye ortamlarının erişilebilirlik açısından uygun donanıma sahip olduğu görülmüştür.
The purpose of this study is to examine children museum workshops as learning environments. This study was conducted through the use of case study qualitative research methods. The study group consisted of a total of 7 museums in Ankara which have children workshops. A semi-structured observation form, developed by the researchers, was used as a data collection tool in the workshop environments. In addition to this, semi-structured interviews were held with museum and / or workshop educators. According to analysis of the data obtained from observations and interviews, it was found that, in terms of physical environmental conditions, workshop environments were generally sufficient. However, it has been observed that the arrangements to ensure the participation of individuals with special needs in workshop environments are inadequate. That said, equipment such as tables, chairs etc. were found to be generally adequate in workshop environments, and in terms of technological equipment, almost all workshops were found to have appropriate resources. In terms of expendable materials, such as different colored, textured and sized papers, brushes, crayons, open ended materials etc., the materials used in the workshops vary, but their developmental appropriateness is questionable. It was seen that 4 of the museum workshops have educational programs, and 5 of them have workshop educators. It was seen that the workshop environments have suitable equipments in terms of accessibility.

9.A Spatial Appropriation of the Exterior Space of Housing Units of Immigrant Neighbourhoods: The Case of “Little Halep,” Önder Neighbourhood, Ankara
Dilşa Günaydın Temel, Z. Ezgi Kahraman
doi: 10.5505/jas.2019.74936  Pages 415 - 431
Yaşanan iç savaş nedeni ile Türkiye 2011 yılından bu yana Suriye’den göç almaktadır. Bir müddet sonra sığınmacıların bir kısmı farklı Avrupa ülkelerine dağılmış olsalar da büyük bir çoğunluğu, özellikle Hatay, Şanlıurfa, Adana, Ankara ve İstanbul’a yerleşmişlerdir. Bu durum, sığınmacıların bütünleşmesi ve kentlerin bu kitlesel göç hareketi için hazır hale getirilmesi konularını gündeme getirmektedir. Çalışmada, Suriyeli sığınmacıların, sosyo-mekânsal bütünleşme süreçlerinin parçası olarak yerleştikleri bölgelerde ve konut alanlarında yaptıkları uyarlamaların araştırılması hedeflenmiştir. Bu doğrultuda, Ankara/Altındağ ilçesine bağlı Önder Mahallesi’nde yaşayan Suriyelilerin kültürel aktarımlarının ve gündelik ihtiyaçlarının mekânsal yansıması olarak mahalledeki konutlarının dış mekânında yaptıkları uyarlamalar incelenmiştir. Suriyelilerin kendi yaşantılarından yeni yaşam alanlarına ne tür aktarımlar yaptıklarını ve konut dış mekânındaki değişiklikleri belirleyebilmek için öncelikle Suriye’deki yaşantıları araştırılmıştır. Çalışmada, mahalledeki mekânsal değişimi saptamak için temel olarak yerinde yapılan gözlemlerden, Suriyelilerin kendi ülkelerindeki yaşam biçimlerini ve mekânsal yansımalarını anlayabilmek için de yazın ve görsel doküman tarama tekniklerinden yararlanılmıştır. Bunlara ek olarak, mahalle muhtarı ile mülakatlar ve alanda yaşayan Suriyelilerle resmî olmayan görüşmeler yapılmıştır. Bilgi toplama sürecinde edinilen görseller üzerinden yapılan karşılaştırmalar ve bunların alan çalışması ve yazın taramasından elde edilen verilerden yola çıkılarak yorumlanması alan çalışmasının esasını oluşturmaktadır. Çalışmanın bulguları Önder Mahallesi’ne yerleşen ve giderek nüfusları artan Suriyeli sığınmacıların zaman geçtikçe bu bölgeyi kendi gündelik yaşamlarını ve yaşam tarzlarını devam ettirebilecek bir yer haline getirdiklerini, bu süreçte konut dış mekânında kendi imkân ve emekleriyle yaptıkları uyarlamaların etkili olduğunu göstermektedir. Çalışmanın, kentlerin planlı bir şekilde göç sonucu oluşan konut ihtiyaçlarına uyum gösterebilmesi için gereken stratejilerin tespit edilmesi, konut alanlarında yapılacak düzenlemelerin göçmenlerin sosyo-mekânsal bütünleşmelerinin bir parçası olduğunun hatırlanması ve bu kabul ile göçmenlerin barınma ihtiyaçlarının karşılanmasına yönelik politikaların geliştirilmesi konularına katkı sunabileceği beklenmektedir.
Due to the civil war, Turkey has allowed in refugees from Syria since 2011. While some of these refugees have subsequently moved on to other European countries; most of them have settled in Turkish cities such as Hatay, Şanlıurfa, Adana, Ankara, and Istanbul. Consequently, the issues of integration of the refugees and the preparation of the cities for mass migration movement has became a pertinent issue. The aim of this article is to investigate the urban and interior appropriations made by Syrian refugees as part of the process of sociospatial integration in their settlements. In accordance with this objective, the appropriations of Syrians’ settlements in the neighborhood of Önder are examined in terms of how refugees have brought their culture and how it is reflected in their everyday life experiences within their environments. Therefore, the pre-war life of refugees in Syria is analyzed to be able to identify spatial similarities and differences between their lifestyles. In this study, observations on site; unofficial interviews with neighborhood representatives and refugees living in Önder; as well as literary and visual research is conducted to better understand Syrians’ lifestyle and its spatial reflections in their countries. The pre-war and current living conditions of Syrians are compared, based on the visuals and literary research conducted in the data gathering process. This is later interpreted and used as the foundation of the case study. According to the findings of the study, Syrians in Önder, whose population is increasing, have transformed their environment to a place where they can maintain their everyday life and lifestyle. It can be seen that transformations in outdoor environments, created by their own initiativeand labors, has proved effective in this process. Furthermore, it is expected that this study will determine the strategies for adapting housing needs caused by migration in the urban planning processes, as well as remind us that socio-spatial integration is part of the regulations of refugees’ housing. A further aim is to contribute to the development of housing policies that meet the requirements for refugee accommodation.

LookUs & Online Makale