The panoply of symbology and narratives that surround the grape, right from ancestral times, include dichotomous contours of both the sacred and profane, and distinguishes the final product, wine, from any other agricultural product. It can therefore be said that grape and wine production carry a multiplicity of historical meanings which convey the very characteristics and richness of the land and the soils of its origin. In this context, following an initial historical review of grape and wine from its ancient origins in Anatolia until modern Turkey, this paper focuses on Ankara’s heritage of vineyard landscapes, grapes, and wine production while providing a critical assessment of its overall legacy. The aim is therefore to not only link together the vine plant and the soil, but also the people and their territory. Unfortunately, the heritage of wine production is fading away. While the Turkish word for the vineyard is bağ, which also means “connection,” the connection between the city and its legacy is weakening.
This research constructs a socio-cultural history of wine production which combine, with an emphasis on Anatolia, sociological/ ethnographic and urbanist approaches to demonstrate the importance of grape and wine for civilizations. By referring to the geography of Anatolia and its suitability for grape production, the research also investigates the spatial features of that history, with a particular focus on Ankara. The viticulture of the city seventy years ago, when it was surrounded by vineyards, is now no more, although the living landscapes (vineyards and houses), wine production and education facilities (Atatürk Forest Farm, Faculty of Agriculture and wineries) and the towns (Kalecik, Akyurt) still remain. The main objective of this study is to contribute to the history of Ankara, which has never been specifically studied through the approach described above, thus simultaneously shedding light on the socio-cultural and spatial history of the region itself. To summarize the results obtained from the research, it can be seen that a nexus of actors, networks and policies exist between the periods of enrichment, and the destruction, of the legacy of grape in Ankara. A city that was once called Engürü (the Persian word for grape) is no longer worthy of that name, and the city is symbolic of the current decline of grape and wine production in Turkey, as well as the degrading perception of the industry in the country.
Eski zamanlardan bu yana gelen sembol ve anlatılarla üzüm, nihai ürünlerinden olan şarabı saran kutsallık ve kâfirlik ikilemi sebebiyle diğer tarımsal ürünlerden ayrılır. Üzüm ve şarap üretimi toplumların mirasına dair çeşitli anlamlara sahiptir ve bu kalıt bir ülkenin doğduğu toprakların özelliklerini ve zenginliğini taşır. Çalışmada, üzüm ve şarabın Anadolu’daki antik kökenlerinden modern Türkiye’ye kadar uzanan tarihsel bir incelemeden sonra, Ankara ve bölgesinin bağları, üzüm ve şarap üretim mirası konu edilmektedir. Bağ kelimesi, sadece üzüm bağını değil, aynı zamanda bir kent ve üzüm mirası arasındaki giderek kopan bağları metaforik olarak anlatmaktadır.
Yetmiş yıl öncesine kadar bağlarla çevrili olan ancak bugün, bağ mekânlarını ve kültürünü büyük ölçüde yitirmiş olan Ankara kenti, bağları ve bağ evleri, şarap üretim ve eğitim birimleri (Atatürk Orman Çiftliği, Yüksek Ziraat Enstitüsü, şaraphaneler), ve ilçeleri (Kalecik, Akyurt) üzerinden incelenmektedir. Temel amacı Ankara ve bölgesinin kültürel ve mekânsal tarihini, daha önce bahsedilen bağlamda çalışılmamış bir çerçeve ve yöntemle tartışmak olan çalışma, Ankara’da üzümün mirasının zenginliği ve bozuma uğraması süreçleri içerisinde aktörler, ağlar ve politikaları çözümlemektedir. Bu başlıklar altında ele alınan üzüm ve şarap üretim kapasiteleri, doğal ve kırsal potansiyellerin değerlerinin de gösterdiği gibi, bir zamanlar Engürü (Farsça’da üzüm) olarak anılan kentin artık bu isimle yaşamadığını bir kere daha gözler önüne sermektedir.