ISSN: 2147-8724
Journal of Ankara Studies - Ankara Araştırmaları Dergisi: 12 (1)
Volume: 12  Issue: 1 - 2024
1.From the Editor
Mehtap Türkyılmaz, Alev Ayaokur
Page I

SCIENTIFIC ARTICLE
2.Demographic, Economic and Social Characteristics of a Roma Neighborhood in Ankara: An Example of a Castle Neighborhood
İsmet Koç, Melike Saraç, Kumru Döne
doi: 10.5505/jas.2024.28190  Pages 1 - 19
Bu çalışmanın amacı, Ankara’nın en eski mahallelerinden birisi olan Kale Mahallesi’nde yaşayan Romanların demografik yapısını ve bu yapıyı etkileyen ekonomik ve sosyal özelliklerini ortaya koyarak politika öncelik alanlarını belirlemektir. Çalışmada kullanılan veriler, TÜBİTAK 1001 Programı kapsamında sağlanan mali destek ile gerçekleştirilen 122R016 nolu “Türkiye’deki Roman Nüfusun Demografik Bütünleşme ve Farklılaşma Düzeyleri ve Politika Öncelikleri” projesi kapsamında Kale Mahallesi’nde gerçekleştirilen ön deneme ve pilot çalışmalarından gelmektedir. Çalışmanın sonuçları, Kale Mahallesi’nde ortalama hane halkı büyüklüğünün 4,6 olduğununa; hanelerin %51’inin çekirdek aile olarak yaşadığına; dağılmış aile oranının %29 seviyesinde olduğuna işaret etmektedir. Nüfusunun %47’sinin 18 yaşından küçük çocuklardan oluştuğu mahallede, okula devam eden çocukların oranının yaşla birlikte hızla azaldığı ve genel eğitim seviyesinin oldukça düşük olduğu görülmektedir. Bunun yanı sıra, çocuk işçiliğinin ve çocuk evliliklerinin yaygın olduğu mahallede, ortalama ilk evlilik yaşı kadınlarda 17; erkeklerde ise 21’dir. Mahallede kadın başına ortalama olarak 4,2 çocuk düşmektedir. Bu bulgular, Kale Mahallesinin demografik dönüşüm sürecinin Türkiye’nin yaşadığı demografik dönüşüm sürecinden farklılaştığını; bu demografik verilerin Türkiye’nin 1980’li yıllarda sahip olduğu demografik yapı ile uyumlu olduğunu göstermektedir. Mahallenin demografik dönüşüm sürecinin gerisinde kalması mahalledeki yaygın yoksulluk ve mahalledeki Romanların, yaşamın hemen her alanında karşılaştıkları ayrımcılıklarla ilişkilendirilebilir.
The aim of this study is to determine areas of policy priority by consideration of the demographic structure of the Roma living in the Kale Neighborhood, one of the oldest neighborhoods of Ankara. The economic and social characteristics of the area are also discussed. The data used in the study comes from the pre-test and pilot studies conducted in the Kale Neighborhood as part of Project No. 122R016: “Demographic Integration and Differentials of the Roma Population and Policy Priorities in Turkey”, which was made possible by financial support from the TUBITAK 1001 Program. The results of the study show that the average household size in the Kale neighborhood is currently 4.6, and while 51% of households live as a nuclear family, 29% of families are broken in some way. In a neighborhood where 47% percent of population is under the age of 18, it is observed that the proportion of children who attend school decreases rapidly with age, and the general level of education is quite poor. In addition, in a neighborhood where child labor and child marriages are widespread, the average age of first-time marriage is 17 for women and 21 for men. There are an average of 4.2 children per woman in the neighborhood. These findings show that the Kale neighborhood is not typical of modern Turkey in terms of demographics, although it is comparable with the demographic structure of 1980s Turkey. It is seen that the failure of the neighborhood to keep up with the country can be associated with the widespread poverty of the district, as well as the discrimination that Roma people in the neighborhood face in almost every aspect of life.

3.Ethnic Food and Immigrants’ Search for “Home”: Ethnic Restaurants in Çankaya, Ankara
Zeynep Serap Tekten
doi: 10.5505/jas.2024.94547  Pages 21 - 39
Çalışma, Ankara Çankaya’da bulunan etnik restoranların kullanıcıları olan göçmenler ve kendileri de göçmen olan etnik restoran işletmecileri ile yapılan yarı yapılandırılmış görüşmelere dayanarak ulusötesi bir alan olarak etnik restoranları ve burada sunulan yemeklerin göçmenler için anlamını araştırmayı amaçlamıştır. Çalışma sonucunda ulaşılan bulgular, göçmenlerin Ankara’daki yeni yaşamlarına adapte oluşları ve buradaki kalıcılıklarını sürdürme çabalarında yemeğin ve etnik yemek sunan restoranların anlamının ve rolünün çeşitli veçhelerine işaret etmiştir. Ankara’da yaşayan göçmenler için etnik restoranlar, yalnızca yemek ihtiyaçlarını karşılayan mekânlar değil, aynı zamanda kültürel özlem giderme, sosyal bağlar kurma ve kimlik ifadesi sağlama gibi rollere sahiptir. Göçmenler, bu restoranları hem anavatanlarını hatırlatan bir sığınak hem de yeni sosyal çevreler oluşturma ve kültürel kimliklerini ifade etme alanı olarak kullanmaktadırlar. Dolayısıyla bu restoranların ve burada sunulan yemeklerin anlamı büyüktür. Bu bulgulara dayanarak makale, bu restoran kullanıcılarının kendi uluslarının veya etnik gruplarının yemeklerini sunan restoranlarda gastronostaljiye dayalı bir “evde gibi hissetme” temasına odaklanmıştır. Bu mekânlar, başta yemek olmak üzere, sesin, kokunun ve mekânda bulunan diğer objelerin de katkıda bulunduğu evi hatırlatan bir ortam olarak kurgulanmaktadır. Çalışmanın bulgularının ikinci ana teması ise bu restoranlar aracılığı ile “ev sahibi” olarak hissetmektir. Katılımcılar, kendi uluslarından ve etnik gruplarından olmayan kişileri bu restoranlara götürerek “kendi mekânlarında olma” hissiyatına işaret etmişlerdir. Bu anlamda bu restoranlar, göçmenlerin ev özlemlerini gidermelerinin yanı sıra kendi kültürlerine ait yemekleri ve kültürel atmosferlerini de tanıtabildikleri mekânlardır.
The aim of this study is to consider ethnic restaurants in Çankaya, Ankara, as being a transnational space, as well as the significance for immigrants of the dishes served. The findings of the study, which are based on semi-structured interviews with the immigrant customers and restaurateurs of these ethnic restaurants, demonstrate the meaning and role of food and ethnic restaurants in how immigrants adapt to their new lives in Ankara by maintaining a permanence in their new city. For participants of the study, ethnic restaurants are not just places that satisfy their hunger, but which also play cultural and social functions and provide a form of self-identity. It can be said that immigrants use these restaurants in two ways: as a refuge that reminds them of their homeland, and as a space for the creation of new social networks and the expression of their cultural identities. The article uses these findings to explore the theme of ‘feeling at home’, which comes from a form of ‘gastro-nostalgia’ created by the taste and smells of the national or ethnic food served in the restaurants, as well as from the familiar objects and decorations. The second main theme that is seen from the findings is the feeling of being a ‘host’ through these restaurants. Participants expressed a sense of ‘being in their own space’ when they bring guests who are not from their own nation or ethnic group to these restaurants. In this sense, through these restaurants, immigrants can play an active role in introducing a piece of themselves, namely their food and cultural atmosphere, to others.

4.Urban Regeneration that does not Create Migration and the Segregation of Gentrification: A Case Study of Yenimahalle Mehmet Akif Ersoy Neighborhood, Ankara
Yahya Aydın, Hatice Kayıkcı
doi: 10.5505/jas.2024.28291  Pages 41 - 58
Gündelik hayatta sağlıktan eğitime kadar birçok alanı etkileyen neoliberal politikalar Türkiye’deki kentleri ve kentsel dönüşüm politikalarını da derinden etkilemektedir. Soylulaştırma ise bu kapsamda yürütülen tartışma ve araştırmalarda ön plana çıkan yaklaşımların başında gelmektedir. Kentsel dönüşüm uygulamalarının soylulaştırma bağlamında farklı kullanıcıların ekonomik ve sosyal hayatına olan etkileri nelerdir? Bu soruyu araştırmak için Ankara ili Yenimahalle ilçesinde 2011 yılında ilk etabı tamamlanan kentsel dönüşüm alanı olan Mehmet Akif Ersoy Mahallesi incelenmiştir. Bu proje Yenimahalle Belediyesi ve özel sektör (YDA Group) iş birliği içerisinde gerçekleştirilmiştir. Toplam 47 kişi ile yarı yapılandırılmış mülakat tekniği ile yapılan mülakatlarla bölge sakinlerinin ve günlük olarak bölgedeki sosyal donatıları kullanan bireylerin aynı alan hakkındaki bakış açıları ve tecrübeleri tematik olarak incelenmiştir. Kentsel dönüşümün ilk muhatabı konumunda olan eski gecekondu sahipleri dönüşümün amacını ekonomik rant olarak tanımlamaktadırlar. Bu nedenle kendilerine sunulan yeni yaşam tarzlarını “modern bir gecekondu” olarak ifade etmektedirler. Kentsel dönüşüm sonrasında bölgeye taşınan katılımcılar içinse dönüşüm projesi bölgenin konumu nedeniyle oldukça başarılıdır. Ancak dönüşümün daha adaletli bir şekilde gerçekleşmesinin gerektiğini de eklemektedirler. Son olarak kentsel dönüşüm sonrasında bölgenin dinamiklerine uygun yapılan sosyal yaşam alanını günübirlik kullanan katılımcılar, dönüşüm sonrasında bölgenin hareketliliğinin arttığını ve güvenle tesisleri kullanabildiklerini belirtmektedirler. Bu nedenle sosyal alanları kullanan kişiler kentsel dönüşümün bölge için oldukça yararlı olduğunu düşünmektedirler. Araştırma bulguları dikkate alındığında uygulanan kentsel dönüşüm projesinde ekonomik kaygıların oldukça önemsendiği, buna ek olarak yeni çöküntü alanlarının oluştuğu tespit edilmiştir. Kentsel dönüşüm projeleri, fiziksel olarak yenilenmenin yanı sıra rant ve soylulaştırma gibi sonuçları da beraberinde getirebilmektedir. Bu nedenle tüm paydaş ve kullanıcıların talep ve beklentilerinin ortak bir noktada buluşturulması kentsel dönüşüm uygulamalarının başarısını artıracaktır.
Neoliberal policies, including ones relating to health, education, and urban transformation, impact various aspects of daily life in Turkey. Gentrification is a prominent topic in discussions and research which considers the question of how urban transformation practices in the context of gentrification affect economic and social life. The neighbourhood of Mehmet Akif Ersoy, an area of urban transformation in the Yenimahalle district of Ankara, was examined to investigate this question. The first phase of this renovation project was completed in 2011 through the collaboration of Yenimahalle Municipality and the private sector, specifically the YDA construction company. This study uses semi-structured interviews with 47 participants to analyse the perspectives and experiences of the local residents and individuals who use the social facilities on a daily basis. The first interlocutors of urban transformation, former slum owners, believe that the purpose of transformation is economic profit. This group consider the new environment being offered to them as being little more than a modern slum. According to the participants who relocated to the region after the urban transformation, while the project was successful due to the location of the region, they felt that the transformation should have been carried out in a more equitable manner. Additionally, those who use the social living space built in accordance with the region’s dynamics after the urban transformation, report an increase in the mobility of the region and that they feel safe while using the facilities. It was therefore seen that the individuals who utilise communal spaces believe that urban regeneration is highly advantageous for the area. Based on the findings of the research, it was established that economic considerations are prioritised in the implementation of urban regeneration projects, which result in the creation of new areas of dilapidation. As urban regeneration initiatives, in addition to physical revitalisation, may lead to consequences such as increased profit and gentrification, finding common points of agreement for the demands and expectations of all stakeholders and users can increase the success of urban transformation initiatives.

5.Feeding the City, Empowering the Citizens: An Ethnography of Solidarity Economy in the Municipality of Ankara
Valerio Colosio, Esra Demirkol Colosio
doi: 10.5505/jas.2024.36854  Pages 59 - 79
Bu çalışma, Ankara’da dayanışma ekonomisi gıda zincirleri üzerine çalışan taban örgütlenmelerini analiz etmektedir. Çalışma kapsamında bu ağların faaliyetlerine aktif katılım göstererek bir yıl boyunca yürütülen etnografik araştırma, gıda zincirlerinin geniş küresel dinamiklerin bir parçası olduğunu ortaya koymaktadır. Bu makalede, ilk olarak çalışmadaki ağlar, uygulamalarına ve amaçlarına odaklanarak tanımlanmaktadır. Daha sonra, bazı genel sonuçlara ulaşmak için bunları mevcut literatürle ve diğer şehirlerdeki benzer vakalarla ilişkilendirmektedir. Araştırmanın temel bulguları, Ankara’daki taban örgütlenmelerinin alternatif gıda üretimi pratiklerini geliştirerek kent ile kentliler ve kent ile kırsal alanlar arasındaki bağlantılar üzerinde güçlü bir etkiye sahip olmayı amaçladığını ortaya koymuştur. Bu pratiklerin ortaya çıkarılmasındaki çaba, hem yeşil ve tarım alanlarının hem de gıda ile ilgili yerel geleneksel bilginin kaybına bağlı olarak kentsel mekânın algılanan yoksullaşmasından kaynaklanmaktadır. Bu örgütlenmelerin sosyal ağları nispeten küçük olsa da, savunuculuk ve duyarlılık yaratma açısından güçlü bir potansiyele sahiptir. Dahası, kentsel gıda ve çevre politikalarına yönelik eleştirel yaklaşımların artması, COVID-19 ve gıda fiyatları krizleri nedeniyle araştırmamızın yapıldığı dönemde daha da artmıştır. Bu ağların kriz sırasındaki dayanıklılığı ve genel olarak gıda zincirlerinin, özel olarak da Ankara kentsel kalkınma modelinin yapısal zayıflıklarına odaklanma kapasiteleri, pratiklerini ve fikirlerini güncel siyasi tartışmalarda çok önemli kılmaktadır.
This study analyses the networks of grassroots associations which constitute the solidarity economy food chains in Ankara. It is based on a one–year ethnographic study that considered the activities of these networks and connected the ethnographic findings to broader global dynamics related to food chains. The association and networks involved are first described, with a focus on their practices and purposes, and similar cases in other cities in the literature are determined to reach a general conclusion. The main findings of the research are that grassroots associations in Ankara, as with ones triangulated with the existing literature, have a significant impact on the connections between the city and its citizens, as well as between urban and rural areas, by developing alternative practices of food production and exchange. These practices originate from the perceived impoverishment of urban spaces in relation to the loss of both green and farming areas, in addition to local traditional knowledge related to food. Although the social networks of these associations are relatively limited, there is significant potential in terms of advocacy and sensibilization. Moreover, there was growth in critical approaches to urban food and environmental policies during the period of our research due to crises over food prices and COVID-19. The resilience shown by these networks during such times of crisis, as well as their capacity to focus on structural weakness of the food chains in general, and of Ankara urban development model in particular, emphasise the contemporary political relevance of these practices and ideas.

6.The Diplomacy of Architecture: The Anıtkabir Project Competition from the Perspective of Mussolini’s Italy
Emre Yurdakul
doi: 10.5505/jas.2024.16056  Pages 81 - 118
Anıtkabir’in inşası için 1941 yılında açılan mimari proje yarışmasına İtalyan mimarlar yoğun bir ilgi göstermiştir. Bir sene sonra sonuçlanan müsabakada, İtalyan Arnaldo Foschini’nin projesi ödül alan üç tasarımdan biri olurken, İtalya’dan katılan diğer mimarlar Giovanni Muzio ile Gino Franzi - Giuseppe Vaccaro ikilisine ait projeler satın alma ile mükafatlandırılmıştır. Mussolini Dönemi İtalyan mimarlık ortamının en önemli ve belirleyici figürü olan mimar Marcello Piacentini’nin teşvikiyle, yarışmanın sonuçları mimarlık dergilerinde ve günlük basında yer bulmuştur. Anıtkabir için düzenlenen yarışma üzerine bir diğer hareketlilik, rejimin daha üst kademelerinde kapalı kapılar ardında gerçekleşmiştir. İtalyan Dışişleri Bakanlığı ile yurt dışında düzenlenen propaganda faaliyetlerinden sorumlu bakanlık Ministero della Cultura Popolare, müsabaka sürecini yakından takip etmiştir. Atatürk’ün naaşına ev sahipliği yapacak bir anıt mezarın yarışmaya çıkarılması haberinin basına yansımasının hemen ardından, Türkiye’de bulunan İtalyan diplomatik temsilcilikleri Roma’yı süreç hakkında düzenli raporlar aracılığıyla bilgilendirmiştir. Müsabakanın sonuçlanmasının ertesinde ise bu süreç yerini üst düzey diplomatik temaslara bırakmıştır. İtalyan Dışişleri Bakanlığı, Foschini’nin kazanan projesinin hayata geçirilmesi, tasarımın inşasında İtalya’dan ihraç edilecek yapı malzemelerinin ve iş gücünün kullanılması ile diğer İtalyan projelerine ödül verilmesi adına Türk makamlarına lobi çalışmaları yürütmüştür.
Araştırma, Anıtkabir Proje Yarışması’nın Mussolini İtalyası açısından siyasi, ekonomik, mimari ve kültürel önemini irdelerken, İtalyan makamlarının bu yarışma için gerçekleştirdikleri lobi ve propaganda faaliyetlerini gün yüzüne çıkarmayı amaçlamaktadır. Araştırmanın temelini; İtalyan Dışişleri Bakanlığı Arşivi, İtalyan Devlet Arşivi ile Floransa Üniversitesi Marcello Piacentini Arşiv Fonu bünyesinde gerçekleştirilen çalışmalar oluşturmaktadır. Bu arşiv çalışmaları sonucunda ortaya çıkarılan resmi yazışmalar, bilgi raporları, basın bültenleri ile kişisel mektuplar kronolojik sıraya konularak incelenmiş, Türkçe ve İtalyanca dillerinde yayımlanmış dönemin mimarlık dergileri ile günlük gazeteler taranmıştır. Bu belgelerin yanı sıra Foschini’nin Anıtkabir projesine ait ön proje çizimleri ilk kez bu araştırma süreci içerisinde gün yüzüne çıkarılmıştır. Makale son olarak, Piacentini’nin mimarlık anlayışını yansıttığı söylemlerinde Anıtkabir Proje Yarışması’nın yerini irdelerken, savaş sonrası İtalya’nın nihai proje üzerindeki katkılarını incelemektedir.
In 1941, the architectural project competition launched for the design of the proposed mausoleum of Mustafa Kemal Atatürk, or “Anıtkabir,” attracted significant interest from Italian architects. The entry from Arnaldo Foschini was one of the three entries which won the first prize, with designs by other Italian architects — Gino Franzi, Giuseppe Vaccaro, and Giovanni Muzio —being awarded honorable mentions. Marcello Piacentini, the most prominent figure of the Italian architectural scene during the Mussolini period, enthusiastically greeted the results, and the competition received significant coverage in the Italian daily press and architectural magazines. However, the real interest in the competition was behind the scenes and at much higher levels of the regime. The Italian Ministry of Foreign Affairs and the Ministry of Popular Culture, which was responsible for propaganda activities abroad, closely monitored the competition process. High-level diplomatic contacts took place following the results in which the Italian Foreign Affairs lobbied the Turkish authorities in their realization of Foschini’s winning project, as well as for the use of Italian construction materials and workforce and the awarding of other Italian entries.
The study aims to uncover the political, economic, architectural, and cultural significance of the Anıtkabir competition from the perspective of Mussolini’s Italy. The article also seeks to reveal the lobbying and propaganda activities carried out by Italian authorities regarding this competition. The research is based on archival studies conducted at the Italian Ministry of Foreign Affairs Archive, the Italian State Archive, and the Marcello Piacentini Archive Fund of the University of Florence. Analysis is provided in chronological order of the various archival documents discovered during the research, including official correspondences, reports, press releases, and personal letters. The study also examines Turkish and Italian architectural magazines and newspapers published during that period and includes Foschini’s previously unpublished initial drawings for Anıtkabir. Finally, the article discusses Piacentini’s approach to the competition and investigates the contributions of post-war Italy to the final project.

7.Community, Ideology and Space: The Role of Local Governments in the Building of Community through Architecture in Çankaya and Keçiören
Abdullah Eren Demirel
doi: 10.5505/jas.2024.36025  Pages 119 - 133
Sosyomekânsal çalışmalarda komünite fikri, kökleri kırsal yerleşimlere dayanan bölgesel açıklamalardan ortaya çıkmıştır ve kentleşmeyle birlikte daha belirsiz ve muğlak bir hâl almıştır. Günümüzün karmaşık kent yapısında komünite, esas olarak üyelerin ilişki ağları üzerinden tanımlanmakla birlikte yaşam çevrelerinin alansal boyutu etkinliğini sürdürmektedir. Komünite duygusu ilişkiler aracılığıyla sosyal olarak inşa edilirken, özellikle toplulukların fiziksel sınırlarını tanımlayan ve kontrol eden yerel yönetimler için alansal niteliği araçsal hâle geldikçe ideolojik bir konum da kazanmaktadır. Kavramın ideolojik ve sosyal boyut arasındaki ilişkisinden yola çıkarak bu çalışma da komünitenin yerel yönetimler tarafından mekânsal olarak nasıl yansıtıldığını ve siyasi domietkinliklerini artırabilecekleri bir ortak toplum bilinci inşa etmek için mimariyi nasıl araçsallaştırdıklarını anlamayı hedeflemektedir. Bu doğrultuda, tarihsel olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin başkentinde sosyoekonomik ve ideolojik konum açısından karşı kutuplar niteliğinde olan Çankaya ve Keçiören ilçelerinde yerel yönetimler tarafından komünite inşasında kullanılan mimari tipolojiler Çankaya Evi ve Mahalle Konağı karşılaştırmalı olarak tartışılmaktadır. İki ilçe arasındaki ayrışma sembolik, mekânsal ve programatik boyutlarda ilçe yönetimi tarafından uygulanan ‘komünite evi’ olarak nitelendirilen tipolojilerine de yansımaktadır. Farklı mimari niteliklere ve adlandırmalara sahip bu tipolojiler her iki ilçede de yerel yönetimler için komünite kavramının önemini ve bu kavramı mekânsal pratikler aracılığıyla ideolojik olarak nasıl kullandıklarını açıkça örneklemektedir.
The idea of community in sociospatial studies, which emerges from territorial explanations rooted in rural settlements, has become less well defined due to urbanization. In the complex structure of modern cities, while community can be generally considered in terms of the social networks of members, the territorial dimensions of living environments persist within the new generic city structure. This is because while the sense of community may be constructed socially through relations, the ideological territorial status remains instrumental, especially for local governments who define and control the physical boundaries of communities. This paper considers the tension between the ideological and social conceptions of community in an attempt to understand how the idea of community is spatially manifested by local governments. The paper also discusses how this manifestation leads to the instrumentalization of architecture by local governments in the construction of a particular sense of community and the enhancement of political influence. Accordingly, the spatial typologies for the construction of community proposed by the local governments of Çankaya and Keçiören – Çankaya Evi & Mahalle Konağı - are compared. In terms of socioeconomics and ideology, the two districts are historically two opposing poles in the capital of the Turkish Republic. This is clearly seen in the proposed symbolic, spatial, and programmatic community house typologies. The distinctive architectural symbols and namings by the two local governments of the community housing of both districts clearly exemplify the importance of the notion of community for local governments, as well as how the concept is utilized ideologically through spatial practices.

8.Tracing Furniture Advertisements in Ankara Telephone Directories
Kübra Çeber
doi: 10.5505/jas.2024.21549  Pages 135 - 159
Geç Osmanlı Dönemi’nden Cumhuriyet’e modern mobilyaları üreten ve satan mobilya fabrikaları, atölyeleri, mağazaları, markalarını ve üretimlerini tüketicilere tanıtmak amacıyla çeşitli satış politikalarına başvurmuşlardır. İşletmelerin satış politikalarının önemli bir yüzdesine karşılık gelen reklamlar; gazeteler, dergiler, davetiyeler, el ilanları, ders kitapları, telefon rehberleri gibi yazılı ve görsel mecralar üzerinden tüketici kitlesine ulaştırılmıştır. Bu mecraların birçoğu günümüzde de reklamlara ev sahipliği yapmaya devam ederken, 1990’ların ortalarına kadar her hanenin demirbaşı olarak kullanılan telefon rehberleri, gelişen teknoloji karşısında işlevini yitirerek nostalji nesnesi hâline gelmişlerdir.
Modern iç mekân tarihi yazımında, mobilya fabrikalarına, atölyelerine ve mağazalarına ait reklamlar kısmen ele alınmış olsalar da, bu reklamları telefon rehberleri özelinde ele alan bilimsel bir yayının olmadığı tespit edilmiştir. Oysaki tarihi süreç içerisinde sarı-beyaz sayfalar olarak da anılan telefon rehberleri, firma ve şahısların iletişim bilgilerine erişim vererek mobilya sanayisindeki gelişmeleri yıldan yıla takip edebilmeyi sağlayan birincil kaynak olarak karşımıza çıkmaktadırlar. Çalışma, 1930-1960 tarihli Ankara telefon rehberleri üzerinden başkentte faaliyet göstermiş mobilya işletmelerinin dökümünü çıkararak bu işletmelerin reklamlarına odaklanmaktadır. Rehberler 1930’lar, 1940’lar ve 1950’ler olmak üzere üç başlık altında ele alınmış, reklamlar ayrıntılı bir içerik çözümlenmesine girişilmeksizin anlatım dili, hedef kitlesi, kullanılan söylemler ve görseller üzerinden incelenmiş; kimi zaman anlatıya farklı mecralarda yer alan reklamlar da dâhil edilmişlerdir. Çalışmada elde edilen bulgular doğrultusunda, Ankara’daki mobilya sanayisinin yıldan yıla gelişim gösterdiği ve mobilya fabrikaları, atölyeleri ve mağazalarının, rehberlerdeki reklam alanlarını etkin şekilde kullanmadıkları tespit edilmiştir. Salti Franko, Salahaddin Refik, Sebat Marangoz Fabrikası, Haraççı Kardeşler, Hatay Möble ve Anadolu Mobilya Pazarı’nın rehberlere reklam veren sayılı işletmeler arasında yer aldıkları; rasyonel mesajlara sahip reklamların dönemin beğeni ve söylemlerine ayna tuttukları görülmüştür.
Between the Late Ottoman Period and the Republic, furniture factories, workshops, and stores that produced and sold modern furniture, all used various sales policies to advertise their brands and production. These advertisements were placed in various forms of written and visual media such as newspapers, magazines, invitations, flyers, textbooks, and telephone directories. While many of these forms of media are still used in advertising, telephone directories, indispensable in every household until the mid-1990s, have become obsolete and are now merely an object of nostalgia.
Although the advertisements of furniture factories/workshops/stores have been partially considered in the historiography of modern interior spaces, there is no scientific publication which considers advertisements in telephone directories. However, telephone directories, also referred to as yellow/white pages, are a primary source of companies’ contact information, and also allow yearly developments in the furniture sector to be followed. This study focuses on the advertisements of furniture businesses in the capital by examining Ankara telephone directories dated between 1930 and 1960. The directories were discussed under three headings: the 30s, 40s, and 50s. Within these headings, advertisements were examined in terms of the language, target audience, and discourses and visuals, without any attempt to perform a content analysis. In some cases, advertisements in different media forms were included in the narrative. It was determined that while the furniture sector in Ankara developed over the years, furniture factories/workshops/stores did not use the advertising spaces in the directories effectively. Salti Franko, Salahaddin Refik, Sebat Carpenter Factory, Haracci Brothers, Hatay Furniture, and Anatolian Furniture Market were amongst the businesses that advertised in the directories using advertisements with rational messages which reflected the taste and discourses of the period.

LookUs & Online Makale