ISSN: 2147-8724
Journal of Ankara Studies - Ankara Araştırmaları Dergisi: 9 (1)
Volume: 9  Issue: 1 - 2021
1.From the Editor
Mehtap Türkyılmaz, Alev Ayaokur
Page I

SCIENTIFIC ARTICLE
2.Spatial Readings in the Context of Individual Testimony and Evaluations: Ankara Saraçoğlu Neighbourhood as a Place of Memory
Aydan Altınay, Meral Nalçakan
doi: 10.5505/jas.2021.54210  Pages 1 - 34
Mekân, literatürde belleği taşıyan, şekillendiren, dönüştüren, geliştiren önemli faktörlerden birisi olarak ele alınmıştır. Mekânsal yaşanmışlıklar, deneyimlerin zihinde oluşturduğu birikimler ve yaşantıya yansımaları; hem toplumsal belleğin hem de bireysel belleğin oluşmasında etkin rol oynamaktadır. Bu çalışmada bellek, mekân ve kimlik ilişkileri üzerinden kişisel tanıklıklara başvurularak elde edilmiş mekânsal okumalar, veri ve bulgular analiz edilmiş ve çizim, tablolar aracılığıyla desteklenerek yorumlanmıştır. Makalenin evrenini Ankara Saraçoğlu (Namık Kemal) Mahallesi ve konutları oluşturmaktadır. Araştırmada kültür varlığı ve bellek mekânı olarak ele alınan Saraçoğlu Mahallesi ve konutları; literatür taramaları, gözlemler ve hayatlarının bir döneminde bu mahallede, bu konutlarda yaşamış, ulaşılabilen kişilerin tanıklıkları bağlamında incelenmiştir. Çalışmada nitel araştırma yöntemlerine başvurulmuş ancak tek bir nitel araştırma yöntemi seçimi yapılarak çalışma sınırlandırılmamış ve veri çeşitlemesi yapılmıştır. Çalışma neticesinde elde edilen değerlendirmeler bir yönüyle geçmişle ilişkilenirken, diğer yönüyle geleceğe açık, mekâna dair potansiyellerin ortaya konulması amaçlanmıştır. Çalışmada elde edilen en önemli sonuç; mahallenin yalnızca mimari ve fiziksel yapım teknikleri kapsamında incelenemeyeceği, kullanıcılarının hatıralarında ve tüm yaşamlarında yer edinmiş bir bellek mekânı olmasıdır.
Space is considered in the literature as having a significant influence on the formation and development of memory. In this context, spatial experiences and the accumulation of knowledge through experiences and reflections on life all play an active role in the generation of both social and individidual memory. In this study, spatial readings and other findings that were obtained by consulting individual testimony of the relations between memory, space and identity were analyzed through drawings and tables. The study focuses on the houses of the Saraçoğlu (Namık Kemal) neighbourhood in Ankara. The neighbourhood is considered as being a cultural property and a place of memory and is studied in the context of the literature by consideration of the place and the people who lived there. A variety of qualitative research methods were used in the study, and the evaluations obtained were used to consider both the past and to reveal future spatial potentials. The most significant result obtained in the study was that the neighbourhood can be considered to be a place that exists in the memories and lives of the residents, and so cannot be examined by considering only the architecture.

3.The Place of Names within the Context of Political Ideologies: The Case of Cultural Centers in Ankara
Nurettin Özgen, Volkan İdris Sarı
doi: 10.5505/jas.2021.73745  Pages 35 - 54
Mekân isimleri kültürlerin dışavurumudur ve toplumlar için bir kültürel temsil görevi görerek, aynı zamanda kültürel coğrafi görünümü de etkilemektedirler. İsimlendirme tercihleri ile kültürel bir tercih yapılmış olmakta ve o mekân söz konusu kültür ile özdeşleştirilmektedir. Bir mekânın isimlendirilmesi esasında onu kategorize etmek demektir. Bir kez isim verildikten sonra mekânın fiziki yapısı, mimarisi, içinde cereyan eden faaliyetler ile birlikte ismin kendisi de bir kültür üyesi olur, ayrı bir kimlik kazanır. İsimlendirme ile kültürel kimliğin inşası, yaşatılması ya da isim değişiklikleri ile inşa edilmiş bir kimliğin sönümlendirilmesi mümkün olabilmektedir. Kültür coğrafyasının diğer unsurları ile karşılaştırıldıklarında günlük hayat içerisinde sürekli tekrar edilmeleri nedeniyle yer ve mekân isimleri kültürün yeniden inşasına önemli bir katkı sağlamaktadır. Kentsel belleğin istenmeyen kısımlarının unutturulması, yerine başkalarının konulması genellikle sokak isimlendirmeleri üzerinden yapılmaktadır. Sokağa verilen isim ya da değiştirilen bir isim, bir anıyı unutturma ya da tarihin yeniden kurgulanmasına yardımcı olmaya hizmet edebilmektedir. Bu süreç çoğunlukla yazında da cadde, sokak, bulvar ve meydan isimleri üzerinden “kentsel toponimi” başlığı altında analiz edilmektedir. Yer isimleri genel bir kavram olup sokak, cadde, bulvar, meydan, mahalle, park, okul, kültür merkezi gibi kamusal mekânı teşkil eden yerlere verilen adları içermektedir. Bu çalışmada, yazındaki ana çalışmalardan farklı olarak yerel yönetimlerin hizmet alanı içerisinde yer alan kültür merkezlerinin isimlendirme tercihleri üzerinden bir çözümleme yapılmaktadır. Bu yapılırken de Louis Althusser’in devletin ideolojik aygıtları yaklaşımından faydalanılarak isimlendirme tercihlerinin kültürel kimliğin inşasında ne derecede etkili olduğu araştırılmıştır. Çalışma kapsamında Ankara’nın merkez ilçelerindeki kültür merkezlerinin isim tercihleri ile siyasal ideolojiler arasındaki ilişkiye bakılarak isim çözümlemesi yapılmıştır. Çalışma sonucunda kültür merkezi isimleri ile yerel yönetimlerin ideolojilerinin yeniden üretimi arasındaki ilişki ele alınmıştır.
Place names are expressions of societies and cultures, and so also have an effect on cultural and geographical image. Cultural choices are made during the naming process in which the named place becomes identified with the corresponding culture. In other words, naming a place is actually a form of categorization. Once the name is given, the name itself, along with the physical nature of the place, its architecture, and the activities that take place there, gains a distinct cultural identity. It can therefore be said that it is possible, through the naming of a place, to either construct or repress identity. As the names of places are in common use, this form of cultural designation, when compared with other elements of cultural geography, can be seen to have an important role in the reconstruction of culture. It is thus not surprising that the removal or the replacement of unwanted parts of urban memory usually occurs through the naming or renaming of a place, and such a process can either cause an existing historical reality be forgotten, or a new one created. In the literature, the process of the naming of public spaces, such as streets, boulevards, neighborhoods, parks, schools, cultural centers and squares, is referred to as “urban toponymy,” Unlike the majority of the studies in the literature, this study focuses on the naming preferences of local government cultural centers, and utilizes Louis Althusser’s ideological state apparatuses concept to investigate how influential naming is in the construction of cultural identity. The study analyzes the names of cultural centers in the central districts of Ankara, and the relationship between name preferences and political ideologies. In the latter part of the study, the relationship between the names of cultural centers and the reproduction of the ideologies of local governments is considered.

4.A Design Center as a Regional Solution to the Design-Oriented Problems of the Ankara Siteler Furniture Zone
Adem Varol, Gülçin Cankız Elibol
doi: 10.5505/jas.2021.78941  Pages 55 - 69
Mobilya endüstrisinde faaliyet gösteren firmaların oluşturduğu ekonomik değer Türkiye için oldukça önemlidir. Yapılan bu çalışma, mobilya endüstrisinde yer alan firmaların tasarım odaklı sorunlarına alternatif bir çözüm önerisi getirmeyi amaçlamaktadır. Araştırmanın konusunu Türkiye’nin en köklü mobilya merkezlerinden biri olan Ankara’da yer alan Siteler mobilya üretim bölgesi oluşturmaktadır. Çalışma kapsamında, Siteler bölgesinde faaliyet gösteren küçük ve orta ölçekli 344 firmanın yetkililerine yüz yüze anket uygulanmıştır. Araştırma sonucunda, firmaların büyük bir çoğunluğunun tasarım faaliyeti içinde bulunmasına rağmen, çok az firmanın tasarım birimine sahip olduğu ve profesyonel tasarım personeli istihdam ettiği tespit edilmiştir. Katalog, internet veya fuarlarda görülen ürünlerden esinlenilerek yeni tasarım elde etme yoluna giden firmaların da çoğunlukta olduğu saptanmıştır. Son üç yıl içinde çok fazla yeni ürün piyasaya sunmalarına karşın, firmaların tamamına yakınında, firmaya ait bir patent veya faydalı model belgesi bulunmadığı; araştırmaya alınan firmaların en az üçte ikisinde, firmaya ait bir tasarım tescil belgesinin de bulunmadığı ve tasarım ödülü alınmadığı belirlenmiştir. Tasarım odaklı sorunların yoğun olduğu tespit edilen bölge için araştırmacı tarafından ‘tasarım merkezi’ önerisi getirilmiş; firmaların çok büyük bir çoğunluğunun böyle bir çekirdek birime çok ihtiyaç duyduğu da belirlenmiştir. Tasarım merkezinin hem firmalar özelinde hem de Siteler bölgesi genelindeki birçok faaliyet için katkısının önemli olacağı öngörülmüştür.
The economic value created by companies operating in the furniture industry is very important for our country. This study aims to offer an alternative solution to the design-oriented problems of these companies. The subject of the research is the Siteler furniture production area in Ankara, which is one of Turkey’s best established furniture areas. In the study, officials of 344 small and mediumsized companies operating in the Ankara-Siteler region were surveyed in person. As a result of the research, it was found that although the vast majority of firms are involved in design activities, very few of them have a design department and employ professional design staff, and that the companies who claimed that they used original designs are actually inspired by the products they have seen in catalogs, internet and fairs. Although companies have introduced numerous new products into the market during the last three years, it has been determined that almost all companies do not have a patent and utility model certificate, and at least two-thirds have not received a design award with a design registration certificate. A “design center” proposal was made by the researcher for the region where design-oriented problems were found to be most common, and the vast majority of companies stated that such a core unit was urgently required. It has been observed that a design center would make a significant contribution both to private companies and to all activities throughout the Siteler region.

5.Hamamönü Henna Mansions and Henna Night Organizations in the Context of Spatial and Functional Changes in Tradition
Gözde Tekin
doi: 10.5505/jas.2021.21043  Pages 71 - 88
Kına gecesi, geçiş dönemlerinden olan evlilik ile ilgili ritüellerden birisidir ve düğün öncesinde genellikle kız evinde kadınların katılımıyla düzenlenir. Ancak kına gecesinin bir eğlence olmasının ötesinde mitolojik kökene de dayanan pek çok pratiği barındırmasıyla Türk kültüründe kutsallık atfedilen bir boyutu bulunmaktadır. Diğer taraftan kına gecesi, gelin ve damadın aileleri, komşuları ve yakınları ile birlikte düzenlenir ve kolektif bir yapı barındırır. Önceleri daha çok köylerde yaygın olarak düzenlenen kına gecesi ritüeli, köyden kente göçlerin artması, kentleşme, modernleşme, kitle iletişim araçlarının yaygınlaşması, yaşam tarzlarının ve kültürel tutumların değişmesi gibi nedenlere bağlı olarak hem içerik hem de işlevsel anlamda pek çok değişikliğe uğramıştır. Bu çalışmada günümüzde Hamamönü’nde sayıları oldukça fazla olan kına konakları ve kına gecesi organizasyonları ele alınmış; bu doğrultuda da Hamamönü kına konaklarının açılma amacı diyebileceğimiz “geleneksel kına gecesini yaşama, yaşatma” veya “geleneksel kültürü yaşatma” vaadinden yola çıkılarak yapılan organizasyonların kına ritüeli bağlamında gelenek aktarımına katkı sağlayıp sağlamadığı sorgulanmıştır. Makalede, öncelikle geleneğin dinamikliği ve sürekliliği üzerinde durulmuş, kent mekânında bir geçiş dönemi ritüeli için duyulan mekân ihtiyacını doğuran sebepler tartışılmıştır. Ayrıca gelenekteki kına ritüelinin genel bir çerçevesi çizilmiş, “geleneksel” vurgusuyla “kına organizasyonu” düzenleyen konaklarda yapılan kına gecelerinin gelenekteki kına ritüelinden beslenen ve ayrılan yönlerine değinilmiş ve bu organizasyonları etkileyen ve şekillendiren faktörlere odaklanılmıştır. Yapılan görüşmeler ve ele alınan kına organizasyonları neticesinde konaklarda düzenlenen organizasyonların geleneksel kına gecesinin pek çok unsurunu gösteri ve eğlence yönünü öne çıkartacak şekilde değiştirdiği, çoğu zaman ritüelin bağlamından uzaklaşıldığı, hem kutsallık atfedilen niteliklerinin hem de toplumsal pek çok yönünün işlevsel olarak dönüştüğü görülmüştür. Diğer taraftan geleneksel kına ritüelindeki pek çok unsurun da medya, popüler kültür ve işletmecilerin ticari kaygıları nedeniyle bağlamından kopartıldığı ve gelenekte olmayan yenilerinin eklendiği tespit edilmiştir.
Henna night is a ritual related to marriage. In addition to being entertaining for the women who participate at the bride house before the wedding, it also has a sacred dimension in Turkish culture as it contains many mythological practices. Henna nights are organized before the wedding by the families and relatives of the bride and groom. While the traditions involved with henna nights have undergone numerous changes in terms of their content and function, the collective structure of the ceremony has been retained. One of the questions considered in this study of Hamamönü henna halls and henna night organizations is whether the organizations which were founded on the basis of the promise of “living, living the traditional henna night,” actually contribute to the preservation of the traditions of the henna ritual. In addition, the study establishes a general framework of the traditions of the henna ritual which provides a comparison of the practices of the henna nights held in henna halls with long-established traditions of henna rituals. The framework looks at the factors that have affected and shaped the developments of these traditional practices. It is concluded from the interviews and observations of henna organizations that the ceremonies held in the halls have changed many elements of the traditional henna night in order to emphasise spectacle and entertainment. This has meant that the henna nights performed in the halls have often moved away from the context of the ritual, and the many aspects of the original ceremony that are attributed to holiness and social aspects have been transformed functionally. Furthermore, many elements of the traditional henna ritual have been decontextualized due to the effects of the media, popular culture and commercial concerns of the businessmen, with new ones practices that are not in the original version being added.

6.The Changing Conceptual Framework of the Urban Landscape: Reflections on Ankara
Funda Baş Bütüner, Selin Çavdar Sert
doi: 10.5505/jas.2021.27146  Pages 89 - 107
Cumhuriyet Döneminde Ankara’da tasarlanan bütüncül peyzaj dokusu, bugün yerini parçacıl bir yaklaşımla üretilen birbirinin tekrarı yeşil alanlara bırakmıştır. Bu değişimin getirdiği yıkıcı süreç kentin özgün peyzaj dokusunu tahrip etmiş; var olan peyzaj değerlerini görünmez kılmıştır. Bu noktada makale, Ankara’nın aşınan ve yok olan peyzaj dokusunu farklı ölçek, bağlam ve mekân tipleriyle sergileyen iki çizgisel peyzaj üzerinden tartışmaktadır: Atatürk Bulvarı ve Hatip Çayı vadisi. Morfolojik yapıları ve oluşma biçimleri birbirlerinden farklı olan bu iki peyzaj dizgesi üzerine yapılacak okuma, Ankara peyzaj tarihinin özgün mekânlarını ve yitirilen çeşitliliğini bütüncül bir çerçevede yeniden düşünmemize imkân verecektir. Bu okuma aynı zamanda, günümüzde varlığını sürdüren arda kalmış potansiyel alanlara ve peyzaj üretme biçimlerine dair de farkındalık yaratacaktır. Böylece, son 20- 30 yıldır birçok dünya kentinin gündemine aldığı iklim değişikliği ve dirençli kentler gibi konuların gerektirdiği peyzaj odaklı şehirciliğin Ankara bağlamında tartışılması mümkün olabilecektir.
The integrated designed landscape of Ankara’s Republican period has now been replaced by fragmented and repetitive landscapes. This change has introduced a destructive process that has significantly damaged the fabric of the city’s characteristic landscapes, and has obscured their existing value. This article considers two linear landscapes that present different scales, contexts, and spatial types of Ankara’s abraded and lost landscapes: Atatürk Boulevard and Hatip Creek valley. Examination of these two landscapes, which differ in their morphological structures and forms, enables a reconsideration, through an integrated lens, of the characteristic spaces and lost diversity of Ankara’s landscapes. Such a reading also raises awareness of the potential of currently existing areas for landscape production. It is suggested that the landscape-based urbanism that has been considered by many world cities during the last 20-30 years to cope with climate change and preserve the cities should also be applied to Ankara.

7.Cultural Propaganda Exhibitions of the British Council in Ankara in the 1940s
Esra Özkan Koç, Raziye Çiğdem Önal
doi: 10.5505/jas.2021.60783  Pages 109 - 151
İkinci Dünya Savaşı boyunca özellikle Almanya ve İngiltere olmak üzere mihver ve müttefik devletler, Türkiye’nin kendi yanlarında savaşa girmesi için ülke sınırları içerisinde bir takım propaganda faaliyetlerinde bulunmuşlardır. Propagandayı en iyi kullanan ve kurgulayan ülkelerden biri olan İngiltere, 1934 yılında İngiliz Kültür Heyeti’ni (British Council) kurarak film, konferans, dil kursları gibi faaliyetlerle İngiltere’nin dilini, kültürel birikimini, sanat ve mimarisini diğer ülkelere tanıtmayı amaçlamıştır. 1940 yılında Ankara’da ilk ofisi açılan heyet, ülke içerisindeki çalışmalarıyla geniş bir kamuoyu yaratarak iki ülke arasındaki diplomatik ilişkileri güçlendirmeyi başarmıştır. Geniş kitlelere ulaşmanın en önemli temsil mekânlarından biri olan sergiler, kültürel propagandanın etkin bir aracı olmuş; İkinci Dünya Savaşı ve sonrasında İngiliz Kültür Heyeti tarafından başkent Ankara’da resim ve grafik, mimari, eğitim kurumları, kitap sergileri, şehircilik, mobilya, fotoğraf alanlarında sergiler düzenlenmiştir. Sergiler, Türk Hükümeti yetkilileri ile bir araya gelerek yakın ilişkiler kurulmasına imkân tanımış; bir bakıma İngiltere’nin Türkiye’de yürüttüğü propagandaya hizmet etmiştir. Heyet, Türkiye içerisinde düzenlemiş olduğu sergilerde, savaşmakta olan ülkesinin güçlü ve parıltılı yönlerini ön plana çıkararak, Türkiye’yi savaşta ve sonrasında ittifak bir ülke olarak yanına çekmeyi hedeflemiştir. İngiltere, her ne kadar Türkiye’nin kendi yanında savaşa girmesi konusundaki amacına ulaşamasa da, İngiliz Kültür Heyeti’nin yürüttüğü sözü edilen faaliyetlerle kendi dilini, kültürünü, yaşantısını ülke içerisinde tanıtmayı başarmış; savaş sonrasında da Türk-İngiliz ilişkilerinin dostane bir zemine oturtulmasını sağlamıştır. Faaliyetlerini günümüze kadar sürdürmekle birlikte çalışma konusunun öznesi olan İngiliz Kültür Heyeti’nin açmış olduğu sergiler, 1940’lı yıllar ile sınırlandırılmış ve on yıllık süreç mercek altına alınmıştır. Arşiv belgeleri, süreli yayınlarda çıkan haberler ve sergi kataloglarından elde edilen bilgiler çerçevesinde sergilerin açıldığı tarihler, mekânlar, sergilenen eserler, bu sergilere Türk Hükümeti, halkın ve basının bakışı, dönemi içinde ne anlam ifade ettiği ve diğer ülkelerin benzer etkinlikleri ile karşılaştırıldığında kendinerede durduğu gibi sorulara yanıtlar aranmıştır. 1940-1950 yılları arasındaki 10 yıllık süreçte, İngiliz Kültür Heyeti’nin Ankara’da düzenlediği sergi etkinliklerine odaklanan bu çalışmada, İkinci Dünya Savaşı sırasında ittifakların önem kazanması, savaş sırasında yürütülen çeşitli propagandalar ve savaş sonrasında değişen dünya dengelerinin, heyetin bu yıllar boyunca Türkiye’de yoğun bir faaliyet yürütmesine yol açtığı sonucuna varılmıştır.
The axis and allied powers, mainly Germany and Britain, used propaganda in Turkey throughout Second World War in an attempt to persuade Turkey to become an ally. Britain was at the forefront of this movement and held films, conferences, language courses etc at the British Council, which was established in 1934, to promote English language, cultural accumulation, art and architecture. The council, the first office of which was opened in Ankara in 1940, succeeded in strengthening the diplomatic relationships between the two countries by extensively raising public opinion across the country through its activities. Exhibitions, which are a highly effective method of communication for large groups, were organized in the capital Ankara by the British Council during and after Second World War as a vehicle of cultural propaganda to exhibit art and graphics, architecture, educational institutions, books, urbanism, furniture and photography. The pro-British exhibitions provided the opportunity to establish close relations with Turkish Government officials; and so can be seen to have served Britain’s propaganda efforts to secure Turkey as an ally, both during and after the war. Although Britain actually failed to persuade Turkey to become a war ally, these exhibitions carried out by the British Council did succeeded in introducing the English language, culture and lifestyle to the country, and thus creating positive Turkish-British relations even after the war. While the British Council continues to conduct such activities, the exhibitions held by the British Council, which are the subject of the study, are limited to those of the 1940s. The study uses archive documents, news in periodical publications and information obtained from exhibition catalogues to address questions such as the dates of the exhibitions, the areas and works exhibited, the views of the Turkish government, the public, and the press of these exhibitions, as well as the relevance of the exhibitions in their period and how they compared to similar activities by other countries. The study, which is entitled “The Cultural Propaganda Exhibitions of the British Council in Ankara in the 1940’s” and focuses on the exhibition activities organized by the British Council in Ankara during the 10-year period between 1940-1950, concludes that reasons such as the propaganda that occured during World War II, the changing global political balances after the war, and the increasing importance of alliances, all lead the delegation to conduct an intense program of activities in Turkey during those years.

8.In Search for Femina Grata: Revanchist Urban Policies in a Historical District of Turkey
Mine Egbatan
doi: 10.5505/jas.2021.06078  Pages 153 - 170
Bu çalışma “rövanşist kent” kavramını analitik bir lens olarak kullanarak Ulus bölgesindeki neoliberal kentsel yenileme sürecinin “makbul” kadın kurgusuna etkilerini tartışmaktadır. Ulus bölgesinde bulunan Bentderesi genelevinin yıkılması sonrasında seks işçileri bu bölgeden çeşitli şekillerde uzaklaştırıldı. Ulus bölgesi Ankara’nın manevi merkezi olarak pazarlanmaya başlandı ve muhafazakâr aile odaklı bir mekân haline geldi. Radikal modernite ve neoliberal rövanşist dönem olarak tanımladığım iki dönemde seks işçilerine yönelik uygulamaları ve “makbul” kadının tanımının değişimine etkisini tartışacağım. “Üçlü ikilik” kavramını kullanarak “makbul” kadının tanımı değişirken seks işçilerinin her daim bir “öteki” olarak kurgulandığına değinecek ve dolayısıyla ataerkilliğin süreklilik ve kopuşlarını analiz edeceğim.
This study uses the analytical lens of the “revanchist city” to examine the neoliberal urban renewal processes in Ulus, a historical district in Ankara, Turkey’s capital city, in which prostitutes work. This study takes a comparative approach to examine the construction of femina grata by analyzing the law, practices, and political projects in relation to women in the radical modernity period of Turkey. It also analyzes current neoliberal revanchist interventions that have taken place in Ulus and looks at their gendered meanings in accordance with implemented urban renewal strategies. I mainly argue that neoliberal revanchist policies carried out in Ulus aim to cultivate city spaces for capital and attract families who engage in pious activities, and thus do not include those women and families who remain secular through the creation of a moment of “triple dualism.”

9.A Village Mosque in Ankara Under Threat: The Mosque in Karahoca Village
Muzaffer Karaaslan
doi: 10.5505/jas.2021.96658  Pages 171 - 185
Duvar resimleri ve boyalı nakışlar Osmanlı Devleti’nin erken döneminden itibaren uygulanan bir sanat türüdür. Bu sanat türü Osmanlı’nın geç döneminde daha da yaygınlaşmış ve ülkenin birçok kentinde sanatçılar tarafından yapılmıştır. Bu kentlerden biri Ankara’dır. Ankara’daki dinî ve sivil mimaride birçok boyalı nakış ve duvar resmi örneği vardır. Onlardan biri ise makalenin konusunu oluşturan Haymana’daki Karahoca Köyü Camisi’dir. Yapıyla ilgili daha önce yapılmış herhangi bir monografik çalışma yoktur. Çalışmanın amacı, Karahoca Köyü Camisi’nin boyalı nakışlarını ve duvar resimlerini incelemektir. Cami’deki bezemeler 20. yüzyılın başlarına aittir. İncelenen bezemeler ilk önce kent bazında ardından yakın coğrafyalardaki örneklerle karşılaştırılacaktır. Yapının en önemli özelliklerinden biri sanatçılarının biliniyor olmasıdır. Çalışmada bezemeleri yapan sanatçıların izleri de takip edilecektir. Ayrıca günümüzde kullanılmayan ve oldukça kötü bir durumda olan yapı tanıtılarak bilim dünyasına kazandırılacaktır.
Wall paintings and painted decorations are an art form that has been practised since the early period of the Ottoman Empire. This branch of art became more widespread in the late period of the Ottoman Empire and was performed by artists in many cities. One of these cities is Ankara. There are many examples of painted decorations and murals in religious and civil architecture in Ankara. One of them is the subject of this study: the Mosque in Karahoca Village in Haymana. There is no monographic study conducted on this building. The aim of the study is to examine the painted decorations and wall paintings of the mosque. The decorations in the mosque dates back to the beginning of the twentieth century. These examined decorations will first be compared with other examples in Ankara and then with the ones from nearby places. One of the most important features of the building is that its artists are known. The traces of the artists who made the decorations will be followed. In addition, the building, which is not in use today and is in a very bad condition, will be introduced and presented to the science world.

10.Unfamiliar Voices from Ulus to Çankaya: Ankara’s Jazz Adventure (1940-1980)
Canan Aykent
doi: 10.5505/jas.2021.26349  Pages 187 - 208
Ankara ve caz müziği hem kültürel hem coğrafi olarak birbirine çok uzak görünmekle beraber geçen yüzyılın ortalarına doğru umulmadık bir şekilde bir araya gelirler. 1923’te yeni devletin inşası kentin çehresinde olduğu kadar kültürel yapısında da dönüşümler yaratır. “Asrî”leşme, “yeni hayat-yeni toplum” yaratma bağlamında, batı popüler müziği örnek alınan gözde tür olur. Caz da dönemin popüler müziği olarak Amerika Birleşik Devletleri’nden (ABD) Avrupa’ya yayılmış ve çeşitli yollarla İstanbul’a ulaşmıştır. Ankara’da duyulması ise yurt dışından, İstanbul’dan gelen ve halihazırda klasik batı müziği icra eden müzisyenler aracılığıyla gerçekleşir. Caz ve dans müzikleri cumhuriyetin ilanından itibaren uzun yıllar aynı repertuarlarda çalınmış, caz, yıllar içinde giderek dans müziğinden ayrılmıştır. 1940-1980 arasındaki dönem, Ankara’nın kültürel belleğinde bu müziğin gelişiminin izlendiği zamanlardır. Gelişimi etkileyen faktörler üç ana başlıkta şekillenmektedir. Birincisi, Ankara Radyosu ve Voice of America (Amerika’nın Sesi) radyosunun yayınları; ikincisi, ABD’nin kentte faaliyete geçirdiği Türk-Amerikan Derneği, Amerikan Haberler Merkezi (USIS), Officers’ ve NCO kulüpleri üçüncüsü ise, Ankara Palas, Balin, Barıkan, Büyük Ankara otelleri ile Süreyya, İntim, Kulüp Yaşar, Babylon, Bomonti, Gar Gazinosu, Bira Parkı, Göl Gazinosu, Derya, Feyman, Yeni Süreyya, Altınnal, Kulüp X gibi gece kulüpleri ve bu mekânlarda çalan yabancı müzisyenlerin katkılarıdır. Yıllar içinde Türk müzisyenlerin sayısı giderek artmış, “cazbant”tan “jazz band”e dönüşen orkestralarla dünya çapında müzisyenler yetişmiş, mekânlar caz kulübü olmaya yönelmiş, repertuarlarda çoğunlukla standartlara yer verilmiştir. Sanatçılar giderek özgün eserler de üretmeye başlamışlar, besteler ve geleneksel müzikle harmanlanmış aranjeler albüm olarak kalıcı hâle gelmiştir. Çalışmada, bu kapsamda caz müziğinin Ankara’da nasıl başladığı ve geliştiğine dair tarihsel sürece ışık tutmak hedeflenmiş, veri toplamada literatürden ve dönemin tanıkları olan müzisyenlerle gerçekleştirilen söyleşilerden faydalanılmıştır.
Although jazz music and Ankara seem far apart both culturally and geographically, they did unexpectedly come together towards the middle of the last century. The foundation of the new government in 1923 transformed the appearance and the cultural atmosphere of the city. During this time, Western popular music became the favorite genre for modernization in the context of creating a “new life and new society.” Jazz, the popular music of the period, had spread from the USA to Europe, and reached Istanbul in various different ways. The arrival and development of jazz music in Ankara was achieved by the musicians who traveled from abroad and from Istanbul, as well as by those musicians who played classical western music. Jazz and dance music were played in the same repertoires for many years since the proclamation of the Republic, and jazz gradually became separate from dance music. The period between 1940-1980 was when the development of jazz music took place in the cultural memory of Ankara. The factors affecting this development can be grouped under three main headings. The first is the broadcasts of Ankara Radio and The Voice of America. The second is the Turkish-American Association, the American News Center (USIS), Officers’ and the NCO clubs, which were all established in the city by the USA. Finally, the foreign musicians who performed in hotels such as Ankara Palace, Balin, Barıkan, Büyük Ankara and night clubs such as Süreyya, İntim, Club Yaşar, Babylon, Bomonti, Gar Casino, Beer Park, Göl Casino, Derya, Feyman, Yeni Süreyya, Altınnal, Club X also raised the profile of jazz in the city. Over the years, the number of Turkish musicians gradually increased, and the orchestras, who started to call themselves “cazbants,” rather than “jazz bands,” helped develop many musicians who are acknowledged world-wide. Furthermore, venues gradually became jazz clubs where standards were often included in the repertoires. Artists gradually started to produce original works, compositions and arrangements that were blended with traditional music, and these became more enduring with the release of albums. The study brings together the data achieved from a literature review and various interviews with musicians who witnessed the period. The aim is to shed light on the historical process of how jazz music began and subsequently developed in Ankara.

11.The Introduction of Ankara to The Soviet Union in Novy Mir through the Memoirs of Lev Nikulin
Erdal Bilgiç
doi: 10.5505/jas.2021.04909  Pages 209 - 216
Ulus gazetesinin 28 Aralık 1934 tarihli sayısı, Sovyet Rusya’da Novy Mir isimli bir edebiyat dergisinin yaklaşık iki ay boyunca Türkiye’de bulunan edebiyatçı Lev Nikulin’in izlenimlerini bastığını bildiriyordu. Nikulin’in “yeni Türkiye”yi anlattığı belirtilen haberde yazarın İstanbul, Ankara ve İzmir hakkında candan ve canlı tasvirlerle dolu yazılar kaleme aldığı yer almaktaydı. Bu makalede, Nikulin’in Türkiye gezisinin merkezinde yer alan Ankara şehri hakkında yazdıklarına odaklanılarak, Sovyet edebiyatçının Cumhuriyet’in kuruluş dinamiklerini ve kurucu ideolojiyi okurlarına nasıl aktardığı incelenecektir.
The Ulus newspaper dated December 28, 1934, reported that the Soviet Russian literary magazine Novy Mir printed the impressions of Lev Nikulin, who spent about two months in Turkey. The article, which is said to be describing “New Turkey”, described the author’s cordial and vibrant articles about Istanbul, Ankara, and Izmir. This study focuses on the writings of Nikulin about the city of Ankara, which he visited in the middle of his tour of Turkey, and how the Soviet writer conveyed the founding dynamics and the ideology of the Republic to his readers.

LookUs & Online Makale