1. | Editörden From the Editor Sayfa I |
HAKEMLI MAKALE | |
2. | Hermann Jansen İçin Ankara'da Yeni Bir Görev: Gazi Orman Çiftliği Planlaması A New Task For Hermann Jansen in Ankara: Planning the Gazi Forest Farm Leyla Alpagutdoi: 10.5505/jas.2017.88597 Sayfalar 1 - 26 1925 yılında kurulan Gazi Orman Çiftliği, tarım, endüstri, ticaret ve eğlence/dinlenme bileşenleri ile modern bir yerleşke olarak gelişmiştir. 1925-1926 yılları arasındaki ilk yapılaşmadan sonra Çiftliğin çağdaş bir görünüm kazanması amacı ile planlı bir gelişme göstermesine yönelik çalışmalar 1930’lu yıllarda başlamıştır. İsviçreli Mimar Ernst Egli 1934 tarihli Çiftlik planında, bulunduğu coğrafyanın tarihsel ve kültürel geçmişine duyarlı yaklaşımını Erken Cumhuriyet döneminin diğer kamusal alan çalışmaları ile de örtüşür bir tasarım anlayışı ile birleştiren bir planlama yapmıştır. Bu tasarımından hemen iki yıl sonra Çiftlikteki planlama ve yapılaşma çalışmaları daha kapsamlı ve programlı bir anlayışla sürdürülür. 1934 yılında yapılan “Ankara ve Civarı İmar Planı Sözleşmesi” uyarınca Atatürk Orman Çiftliği planlaması Alman kent plancısı Herman Jansen’e verilmiştir. 1934 tarihli Egli planlamasında Çiftliğin merkezi olarak belirlenen, tren istasyonunun güneyindeki bölüm, bundan iki yıl sonra artık ayrıntılı bir planlama konusudur. Jansen, 24.08.1936 tarihinde Atatürk Orman Çiftliği Müdürü Tahsin Coşkan’a, yaklaşık dört sayfalık rapor ile 3923, 3924 ve 3925 numaralı Bira Fabrikası ve çevresine yapılacak düzenlemeye ait çizimleri sunmaktadır. Berlin Teknik Üniversitesi Arşivi’nde ulaşılan bu çizimlerin dışında, raporda adı geçmeyen ancak Bira Fabrikası’nın doğusundaki konut alanına ait 3940 ve 3941 nolu iki çizim ile Bira Fabrikası’nın çevresindeki eğlence ve dinlenme mekânlarına ait 3836 numaralı bir perspektif çizim yer almaktadır. Jansen’in 1936 yılında hazırladığı planlamada Çiftlik merkezindeki Fabrika, memur ve işçi konutları, hamam gibi üretim ve barınma gereksinimlerini karşılayan bu alanın Bira Fabrikası’na özgü bir kompleks anlayışı ile ele alındığı görülmektedir. Çalışmada, Jansen’in Atatürk Orman Çiftliği planlaması, başta Cumhurbaşkanlığı Atatürk Arşivi ve Berlin Teknik Üniversitesi Arşivi belgeleri olmak üzere yazılı ve görsel belgeler üzerinden tanıtılmış ve değerlendirilmiştir. Jansen planlamasının Erken Cumhuriyet döneminde modernite projesinin bir parçası olarak nasıl bir nitelik taşıdığı, hangi idealler çerçevesinde biçimlendiği, kullanıcıları için çağdaş bir yaşama alanı oluştururken, tarım, üretim vb. işlevlerinin yanında sosyalleşme ve özgürleşme mekânı olarak nasıl kurgulandığının çözümlenmesi amaçlanmıştır. |
3. | İç İçe İki Genç Cumhuriyet Ütopyası ve Dönüşümleri; Ankara ve Atatürk Orman Çiftliği Two Engaged Utopias of Young Turkish Republic and Their Transformations; Ankara and Atatürk Experimental Farm Zeki Kamil Ülkenlidoi: 10.5505/jas.2017.91300 Sayfalar 27 - 72 Ankara, genç Cumhuriyet’in sadece mekânsal olarak ele alınamayacak; son derece kapsamlı bir toplum mühendisliği ütopyasıdır. Aynı şekilde Atatürk Orman Çiftliği (AOÇ) de Ankara içinde gerçekleştirilen önemli ve eşsiz bir ‘kentsel mekân ütopyası’dır ve sadece bir rekreasyon alanı olarak anlamlandırılmaya indirgenemez. Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren Ankara ile birlikte şekillenmiş, daha sonra metropoliten makroform içerisinde daima önemli bir konuma sahip olmuştur. Bu makale, ilk olarak Ankara ve AOÇ’yi iç içe geçmiş ütopyalar olarak ele almayı amaçlamaktadır. Daha sonra, oluşan AOÇ mekân dokusunda atölyeler, Etimesgut (Ahi Mesud) Japon Gülyağı Tesisleri ve Direksiyon Meyhanesi örneklerinde fotoğraflar ve sözlü tarih çalışması yoluyla, büyüyen Ankara metropolü ile ilişkilendirilerek mekânsal değişiminin nedenleri üzerinde yoğunlaşılacaktır. Yazının son bölümünde ele alınan tartışma konuları; AOÇ’nin kuruluş ideallerine sadık kalınıldığı savunularak, aslında; 1938’den başlayarak ‘kamu için kamu’ya rağmen’ anlayışı ile kâğıt üzerinde kamuya açık bir kent parçasına dönüşüp dönüşmediği ve Ankara ütopyası uygulamasının da daha başlangıçta karşılaştığı, uygulama sürecini olumsuz etkileyen etkenlerdir. Okuması yapılan asıl kaynaklar; daha önce yayımlanmamış kişisel bir fotoğraf arşivi, sözlü tarih kayıtları ile 1933, 1935 ve 1953 tarihli kurum yayınlarıdır. |
4. | Kentsel Mekân Olarak Demiryolu: Sincan - Kayaş Banliyö Hattı A Railway as Urban Space: The Sincan – Kayaş Commuter Line Funda Baş Bütüner, Ela Alanyalı Aral, Selin Çavdardoi: 10.5505/jas.2017.68077 Sayfalar 73 - 97 Kent içi ulaşım hatları, ağırlıklı olarak, mühendislik alanı ve ulaşım planlaması dâhilinde ele alınmış; kendilerini tarif eden ve kimi zaman sınırlandıran kent peyzajı ile kurdukları ilişkiler üzerinden kavramsallaştırılmamışlardır. 1990’lı yıllarda gündeme gelen “altyapısal şehircilik” ve “peyzaj şehirciliği” yaklaşımlarının, ulaşım altyapılarını teknik bir zorunluluk olmaktan ziyade kentsel olanak olarak değerlendirmesi, ulaşım hatlarının gizil kalmış mekânsallığını görünür kılmıştır. Bu çerçevede, Ankara’nın yoğun kent dokusu içinde 37 kilometrelik bir güzergâh belirleyen Sincan-Kayaş banliyö hattı, üstünde düşünülmesi gereken kritik bir alan olarak ortaya çıkar. Kent merkeziyle Kayaş arasında banliyö seferlerinin başladığı dönemde, kırsal peyzajın parçası olan hat, zamanla içinden geçtiği peyzajı dönüştürmüş; yeni arazilerin, sanayi alanlarının ve mahallelerin gelişiminde etkili olmuştur. Demiryolunu takip eden arazilerin yaşadığı bu dönüşüm, Sincan-Kayaş banliyö hattının bir çizgi olarak kentle kurduğu ilişkiyi de değiştirmiştir. Bugün hat, içinden geçtiği çevrelerden bağımsızmış gibi görünen bir iz oluşturmakta ve yer yer etrafında, tariflenmesi güç, artık alanların gelişimine neden olmaktadır. Mevcut hali ile sorun olarak değerlendirilebilecek bu durum, diğer bir bakışla banliyö hattının gizil mekânsallığının izleri olarak ele alınabilir. Böyle bakıldığında, hattın barındırdığı mekânsallığın tespiti, Ankara’nın kentsel dokusu ve peyzajıyla bütünleşmiş bir banliyö hattının kurgulanmasında yönlendirici bir aşama olarak değerlendirilmelidir. Demiryolunun içinden geçtiği çevrelerle bir aradalığından ortaya çıkan farklı ölçeklerdeki arayüz mekânlar ve aynı zamanda birlikte ilerlediği yeşil alanlar ve akarsular ile kurduğu unutulmuş veya dikkate alınmamış ilişkiler, Sincan-Kayaş banliyö hattı özelinde ortaya çıkan ve üzerinde tartışılması gereken özgün konulardır. |
5. | Sürdürülebilir Kentler İçin Çok Merkezli Gelişme: Ankara Metropoliten Kenti İçin Bir Değerlendirme Polycentric Development for Sustainable Cities: An Evaluation for the Ankara Metropolitan Area N Aydan Sat, Z. Aslı Gürel Üçer, Çiğdem Varol, S. Bahar Yenigüldoi: 10.5505/jas.2017.05025 Sayfalar 98 - 107 Kentsel nüfus artışı ve bununla birlikte kentsel büyüme ve yayılma, metropoliten kentlerin temel problemleri olarak görülmekte; kentlerin sosyal, ekonomik, mekânsal ve çevresel boyutlarıyla sürdürülebilirlik kavramı çerçevesinde nasıl ele alınması ve nasıl biçimlenmesi gerektiği konusunu gündemde tutmaktadır. Günümüz dünyasında sermayenin, kültürün ve yenilikçiliğin odağı ve milyonlarca insanın yerleşim alanı olan kentler aynı zamanda enerji tüketiminin ve çevresel kirliliğin temel aktörleri olarak da kabul edilmektedir. Günümüzkentlerinin sürekli genişleyen ve yayılan formları; arazi kullanımı, enerji ve çevresel kaynakların tüketimi açısından sürdürülemez olarak görülmektedir. Bu nedenle, sürdürülebilir kentler için kentsel gelişme modeli nasıl olmalıdır sorusu, gerek kuramcıların, gerekse politika yapıcıların ve uygulayıcıların gündeminde yer almaktadır. Bu noktadan hareketle bu çalışma, “sürdürülebilir kentler için çok merkezli kentsel gelişme modelinin bir araç olarak kullanılıp kullanılamayacağı” sorusuna mevcut yazın ve uygulamalardan hareketle cevap aramakta ve Ankara metropoliten kenti örneği üzerinden bir değerlendirme yapmaktadır. |
6. | 20. Yüzyılda Ankara’nın Kentsel Yapısı ve Ulaşım Sistemindeki Gelişmeler Developments of Ankara Urban Structure and Transportation Systems in the 20th Century Ayca Mevlüde Öncü Yıldızdoi: 10.5505/jas.2017.81994 Sayfalar 108 - 122 Makalede Ankara kentsel ulaşım yapısının gelişim tarihçesi, Cumhuriyetin ilk yıllarından başlayarak 21. yüzyıl başına kadar incelenmekte, Ankara kentini ve ulaşım sistemini yönlendiren çeşitli etkenlerin rolü ve bunların ilişkileri netleştirmek amaçlanmaktadır. Bu amaçla 80 yıllık bir süreçte kentlinin ulaşım ihtiyaçlarını karşılamada kullandığı ulaşım türleri ve kentleşme yapısı, ekonomik koşulların farklılaştığı üç dönem altında incelenmiştir. Kentsel ulaşım sisteminde önceleri yaya ve hayvan gücüne dayalı ulaşım türleri ağırlıklıyken zamanla bunların yerini özel otomobiller, kaptı-kaçtılar, belediye otobüsleri, troleybüsler, minibüsler, taksi-dolmuşlar, taksiler ve raylı sistemler almıştır. Araştırma kapsamında, Ankara Belediyesi dokümanları incelenmiş, belediye görevlileri ile görüşmeler yapılmıştır. Ayrıca geçmişte Ankara kentsel ulaşımı üzerine yapılan akademik araştırmalar, çeşitli biçimdeki yayın ve belgeler çalışmaya ışık tutmuştur. Çalışma sonunda, ele alınan ulaşım türlerinin kent içi ulaşım kompozisyonundaki ağırlıklarının dönemin kaynaklarına ve merkezi ve yerel yönetimlerin kararlarına göre değiştiği görülmüştür. Troleybüs, taksi-dolmuş gibi bazı ulaşım türleri kentsel ulaşım sisteminden tamamen çıkmış, diğer yandan minibüs, taksi, özel halk otobüsü gibi ulaşım türleri de günün koşullarında en kolay çözüm olarak görülüp desteklenerek egemen hâle gelmiştir. 1990’lı yıllarda hayata geçen raylı sistemler yüksek düzeyde yolcu taşıma kapasitesiyle trafikte rahatlama beklentisi yaratmış ancak rekabet eden küçük işleticilerin rollerinin aynı kalması, güzergâhlarında hizmete devam etmeleri ve aynı dönemde hayata geçen karayolu yatırımı odaklı çözümler motorlu taşıt kullanımını teşvik etmiş ve kentiçi trafik düzeylerinin azalmasında beklenen olumlu etkiler sağlanamamıştır. |
7. | Bir Erken Cumhuriyet Dönemi Yapısında Doğal Aydınlatmaya Dair İç Mekân Aydınlık Düzeylerinin İncelenmesi: Ankara Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü Kimyahane ve Bakteriyoloji Binası Laboratuvarları Örneği Analyzing the Interior Levels of Natural Lighting in an Early Republican Era Building: An Example from the Laboratories of Ankara Refik Saydam Sanitation Institute Chemistry and Bacteriology Building Ayşe Nihan Avcı, İpek Memikoğludoi: 10.5505/jas.2017.08208 Sayfalar 123 - 130 Geçmişten günümüze estetik, fonksiyon, sürdürülebilirlik, kullanıcı-mekân ilişkisi gibi konulardaki değişimlere tanıklık eden Ankara, dinamik yapısıyla kendinden söz ettirmiş ve çeşitli tartışmalara konu olmuştur. Bu değişimlerle birlikte yeni talepler ortaya çıkmış, ihtiyaçları karşılayabilmek için farklı fonksiyonları bir arada bulunduran yeni binaların inşa edilmesiyle, kentin çehresi gün geçtikçe değişmiştir. Mimari tartışmalara konu olan yapılar, genellikle 1920-1950 yılları arasında yapılmış Cumhuriyet dönemi yapılarıdır. Öte yandan geçmişte inşa edilen binalarda, iç mekân tasarımında kullanıcı için önemli olan tasarım ilkelerine hangi boyutta yaklaşıldığı farklı disiplinlerde merak konusu olmuştur. Merak konusu olan tasarım ilkelerinden biri de aydınlatmadır. Bu çalışmanın amacı, geçmişte inşa edilen bir yapıda, bina tasarımından ziyade, iç mekân özelliklerinin analiz edilmesi ve benzer çalışmaların artırılmasıdır. İç mekân analizi için, tasarım ilkelerinden biri olan aydınlatma seçilmiştir. Çalışmada, Erken Cumhuriyet dönemi yapılarından biri olan ve Sıhhiye’de bulunan Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü Kimyahane ve Bakteriyoloji Binası’nın günümüze kadar bir kısmıyla korunabilen laboratuvarlarındaki doğal aydınlatmaya dair aydınlık düzeyleri araştırılmıştır. Bulgular, standartlarda belirtilen değerlerle karşılaştırılıp yorumlanmıştır. Çalışmadaki bulgular ve yorumlar, ölçüm yapılan günler ve saatle sınırlandırılmıştır. |
GÖRÜŞ YAZISI | |
8. | Bütün Kapıları Ankara’ya Açılan Yazar: Barış Bıçakçı The Author Who Opens All His Doors to Ankara: Barış Bıçakçı Ülkü Eliuzdoi: 10.5505/jas.2017.07078 Sayfalar 131 - 138 Edebiyat sahnesine bir şair olarak çıkan ve kurguya dayalı eserlerini 2000’li yılların başından itibaren yayımlamaya başlayan Barış Bıçakçı, az sözle çok şey anlatmayı benimseyen minimalist üslubuyla edebiyat dünyasındaki yerini giderek sağlamlaştırmaktadır. Zaman olarak 1970’lerin sonundan başlayıp günümüze kadar uzanan bir sürecin ele alındığı Bıçakçı anlatılarında (altı roman ve bir öykü kitabı) mekân, büyük çoğunlukla Ankara’dır. Bıçakçı’nın her eserinde başrolü alan Ankara, sokak ve caddeleriyle, park ve toplu konutlarıyla, kahve ve birahaneleriyle yaşayan ve yaşatan; buluşturan ve birleştiren bir şehir olarak tasvir edilir. Öyle ki, içinde yaşayan roman ve hikâye kişilerinden daha canlı ve hayat doludur. Hatta onun renkleri bireylerin renksizliğini vurgulamak için iki kat cilalanır. Geleneksel değerlerinden giderek uzaklaşan büyükşehir insanının geçmişe duyduğu yoğun özlemin ve içinde bulunduğu toplumla yaşadığı iletişimsizliğin onu yabancılaştırdığı; aşk ve sevginin bireyi yalnızlaştırıcı duygular olarak işlendiği ve karakterlerin, ölüm karşısında farklı yaklaşımlar benimsediği görülür. Mekân/Ankara ise, bütün yaşananların hem tanığı hem öznesi konumundadır. |
9. | Benim Bildiğim Ankara Ankara As Far As I Know Yalçın Memlükdoi: 10.5505/jas.2017.85570 Sayfalar 139 - 152 Yazıda, 1962’den başlayarak günümüze değin Ankara’nın tarihi, sosyal ve kültürel yapısının nasıl değiştiği anlatılmaktadır. Zaman içinde, plansız, programsız ve tahripkar bir biçimde büyüyen ve değişen Ankara ne yazık ki olumsuz gelişmelere yenik düşmüştür. |