ISSN: 2147-8724
Ankara Araştırmaları Dergisi - Ankara Araştırmaları Dergisi: 8 (2)
Cilt: 8  Sayı: 2 - 2021
1. 
Editörden
From the Editor
Mehtap Türkyılmaz, Alev Ayaokur
Sayfa I

HAKEMLI MAKALE
2. 
Muhtelif İşlerin Kentsel Dönüşümü: Çinçin Bağları Saha Notları Üzerinden Eleştirel Bir Çerçeve
The Urban Transformation of Diverse Works: A Critical Framework that Uses Fieldnotes Regarding Çinçin Bağları
Gülşah Aykaç
doi: 10.5505/jas.2020.20982  Sayfalar 187 - 213
Bu makale, Çinçin Bağları’nda hâlâ yaşamakta olan, kentleşmenin ikinci ve üçüncü kuşak göçmenlerinin kolektif mekânsal anlatılarındaki iş kavramı üzerinden kentsel dönüşümü yeniden çerçevelemeyi amaçlamaktadır. Araştırmanın yöntemi tarihsel veri ile kolektif mekânsal anlatıların yorumlanmasına dayanmaktadır. 2018 yılı Mayıs ayı ve 2019 yılı Mayıs-Eylül ayları arasında gerçekleştirilen saha çalışmasında, oto-etnografik haritalama ve feminist metodolojilerden faydalanılmıştır. Araştırmanın bulguları üçlü bir önerme ile çerçevelenebilir: (i) Katılımcıların kolektif mekânsal anlatıları öncelikle yerin tarihinin, emeğin tarihi olduğuna işaret etmektedir. Çinçin kayıt dışı çalışan mezarlık işçilerinden ücretsiz ev işçilerine, dükkân sahibi esnaftan işportacılara, eğlence sektöründe çalışan müzisyenlerden farklı hizmet sektörlerinde kayıtlı ve sözleşmeli çalışabilen işçilere, sanatçı ve oyunculardan memurlara varan geniş bir yelpazede çok çeşitli işlerin ve işçilerin semti olarak betimlenmektedir. (ii) Anlatılar bu anlamda, işi salt ekonomik değil aynı zamanda sosyomekânsal bir kurum olarak yorumlar ve bu yüzden işlerin çeşitliliği kolektif bir “biz olma,” “Çinçinli olma” iddiası taşımaktadır. Bu iddia, yerin hafızasının silinmesine ve suçla damgalanmaya karşı bir direniş sergilemektedir. (iii) Anlatılar son olarak, iş ile kentin dönüşümü arasında diyalektik —tarihsel, durağan olmayan, çok aktörlü ve çoklu süreçleri kapsayan— bir ilişki olduğuna işaret etmektedir. Önce iş ve kentleşme, daha sonra iş ve devlet kanallı kentsel dönüşüm arasındaki diyalektik ilişkiye dikkat çeken bu yorumsal çerçeve, kentsel dönüşüme kentsel rant ve konut bağlamının ötesinde; dönüşümün muhtelif işlerin çoklu aktörlerinin yaşantısına nasıl yansıdığı üzerinden işaret eder. Bu çerçeve, yerin özgül tarihi analiz edilerek, emek odaklı kentsel süreçler önermek için eleştirel bir zemin inşa edebilir.

3. 
Üzümün Mirası: Ankara’nın Şarap Üretim Tarihine Dair Sosyokültürel ve Mekânsal Bir Çözümleme
A Legacy of Grape: A Socio-Cultural and Spatial Analysis of Ankara’s Wine Production History
José Duarte Ribeiro, Duygu Cihanger Ribeiro, João Santos Duarte
doi: 10.5505/jas.2020.29494  Sayfalar 215 - 251
Eski zamanlardan bu yana gelen sembol ve anlatılarla üzüm, nihai ürünlerinden olan şarabı saran kutsallık ve kâfirlik ikilemi sebebiyle diğer tarımsal ürünlerden ayrılır. Üzüm ve şarap üretimi toplumların mirasına dair çeşitli anlamlara sahiptir ve bu kalıt bir ülkenin doğduğu toprakların özelliklerini ve zenginliğini taşır. Çalışmada, üzüm ve şarabın Anadolu’daki antik kökenlerinden modern Türkiye’ye kadar uzanan tarihsel bir incelemeden sonra, Ankara ve bölgesinin bağları, üzüm ve şarap üretim mirası konu edilmektedir. Bağ kelimesi, sadece üzüm bağını değil, aynı zamanda bir kent ve üzüm mirası arasındaki giderek kopan bağları metaforik olarak anlatmaktadır.
Yetmiş yıl öncesine kadar bağlarla çevrili olan ancak bugün, bağ mekânlarını ve kültürünü büyük ölçüde yitirmiş olan Ankara kenti, bağları ve bağ evleri, şarap üretim ve eğitim birimleri (Atatürk Orman Çiftliği, Yüksek Ziraat Enstitüsü, şaraphaneler), ve ilçeleri (Kalecik, Akyurt) üzerinden incelenmektedir. Temel amacı Ankara ve bölgesinin kültürel ve mekânsal tarihini, daha önce bahsedilen bağlamda çalışılmamış bir çerçeve ve yöntemle tartışmak olan çalışma, Ankara’da üzümün mirasının zenginliği ve bozuma uğraması süreçleri içerisinde aktörler, ağlar ve politikaları çözümlemektedir. Bu başlıklar altında ele alınan üzüm ve şarap üretim kapasiteleri, doğal ve kırsal potansiyellerin değerlerinin de gösterdiği gibi, bir zamanlar Engürü (Farsça’da üzüm) olarak anılan kentin artık bu isimle yaşamadığını bir kere daha gözler önüne sermektedir.

4. 
Ankara (Tiftik) Keçilerinin Yitiriliş Öyküsünden Bir Kesit
A Section from the Story of Losing the Angora Goats
Senem Gönenç
doi: 10.5505/jas.2020.40412  Sayfalar 253 - 267
Osmanlı Devleti, yetişmesi için en uygun coğrafi şartları Anadolu’da, Ankara ve çevresinde bulan Ankara (tiftik) keçisi yetiştiriciliğinde yaklaşık 500 yıl rakipsiz konumda bulunmuştur. Ancak Ankara keçilerinin çeşitli yollarla ülke dışına çıkarılarak Güney Afrika ve Amerika’da da yüksek verimle yetiştirilmeleri ile bu konumunu giderek kaybetmiştir. Bu çalışmada, Ankara keçilerinin yitiriliş öyküsünden bir kesit olarak Nisan 1908’de Avusturya hükûmetinin, Osmanlı hükûmetinden Bosna ve Hersek’te yetiştirilmek üzere Ankara keçisi satın almayı talep etmesi ve bunun yol açtığı gelişmeler ele alınmaktadır. Çalışma, Avusturya hükûmetinin söz konusu talebine ve bu talebe Osmanlı hükûmetinin verdiği karşılığa ışık tutarken, bu vesile ile Ankara keçilerinin dolayısıyla tiftik ticaretinin Osmanlı Devleti için önemine ve tiftik tüccarının tepkileri ile Osmanlı Mebusan ve Ayan meclislerinde bu hususta dile getirilen düşüncelere dikkat çekmesi bakımından önem arz etmektedir.

5. 
Coğrafi İşaretli El Sanatı Ürünlerine Müzeografik Bir Yaklaşım ve Ankara Örneği
A Museographic Approach to Geographical Indicated Handicrafts and Sample of Ankara
Ayşem Yanar, Ceren Karadeniz
doi: 10.5505/jas.2020.27122  Sayfalar 269 - 283
Somut ve somut olmayan kültürel mirasın; süreklilik, karşılıklı fayda ve pekiştirilme özelliklerinden hareketle bütüncül olarak korunmaları gerekmektedir. Savaş, göç, küreselleşme ve turizm gibi nedenler somut ve somut olmayan kültürel mirasın yok olması tehlikesini artırmaktadır. Bu bağlamda, somut ve somut olmayan kültürel mirası ender, ilginç ve ulusal bir durum olmaktan çıkarıp, yöresel farklılıklar gösterebilen gündelik yaşamın ve yapılı çevrelerin her noktasında bulunan ve sürekli olarak yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan kültürel değerler olarak görmek gerekmektedir. Kültür varlıklarının korunması süreci, fiziksel olarak iyi koşulları sağlamanın yanında, kültür varlığının coğrafi ve sosyo-ekonomik anlamda bütünlüğüne saygı gösterilmesi gerekliliğini de kapsamaktadır. Kültür varlığı ve mirasının coğrafi ve sosyoekonomik bütünlüğüne saygı gösterilmesi ve sürekliliğinin sağlanması için coğrafi işaret kavramı gündeme gelmiştir. Coğrafi işaret, el sanatları ürünlerinin korunmasını ve belli bir standartta üretiminin sağlanmasını kolaylaştırır, diğer bölgelerde üretilen ürünlerle karışmasını önler ve yurt içinde ve yurt dışında ürünlerin kolayca tanıtılmasına olanak sağlar. Günümüzde geleneksel ve çağdaş yaklaşımlarla işlevlerini çeşitlendirmekte olan müzeler, sadece kültür varlıklarının toplanması, korunması, sergilenmesi ve eğitim amacıyla kullanılması bağlamlarında değil, aynı zamanda turistik açıdan tanınmalarını sağlayacak stratejilerin geliştirilmesi ve uygulanması süreçlerinde göz önünde olan kurumlardır. Müze, kültürel miras yönetiminde, coğrafi işaretli ürünlerin akademik bağlamda araştırılmasında ve halklara sosyal ve ekonomik getiriler sağlanmasında önemli bir rol oynar. Müze, kültür sektöründe yaşanan gelişim ve değişimlerin birincil kaynağı ve kültürün sürdürülebilirliğine ilişkin denemelerin gerçekleştirilebileceği bir enstitüdür. Bu özelliğiyle kültürel mirasın sürdürülmesinin anahtarıdır. Çalışmada, Türkiye’deki müzelerin; coğrafi işaretli ürünlerin sergilenmesi, yorumlanması, tanıtılması ve coğrafi işaret kavramı hakkında eğitim vermek amacıyla kullanımı konularındaki geleneksel ve çağdaş yaklaşımlar Ankara ili el sanatı ürünleri özelinde örneklendirilmiştir.

6. 
Ankara Çayı Örneğinde Kentsel Alanlardaki Akarsuların Ekolojik Çerçevede İrdelenmesi
An Ecological Status Analysis of Urban Streams Using the Example of Ankara River
Zeynep Çetiner, Şükran Şahin
doi: 10.5505/jas.2020.88528  Sayfalar 285 - 303
Hızlı, düzensiz ve doğanın arzından yararlanmak yerine doğayı tahrip eden kentleşme yaklaşımı nedeniyle kentlerde yer alan su sistemlerinin yapısı değiştirilmekte, bozulmakta ve kentten koparılmaktadır. Bunun sonucunda; akarsu akış rejimi değişmekte, infiltrasyon azalmasıyla taşkın artmakta, yeraltı taban suyu seviyesi düşmekte, akarsu biyolojisi bozulmakta ve rekreasyonel değeri azalmaktadır. Bu çalışma ile Ankara Çayı örneğinde kent içinde baskıya maruz kalmış akarsuların fonksiyonlarının sürdürülebilirliği için ekolojik yönden incelenip kentten koparılmış olan akarsuların doğaya ve kente yeniden kazandırılması hedeflenmiştir. Akarsu, ekolojik yönden su zonu ve kenar zonu olarak iki bölümde incelenmiştir. Su zonundaki değerlendirme kanal yapısı ve doğal akarsu yatağı incelenerek yapılmıştır. Kenar zonu ise kentsel yoğunluğa göre beş farklı bölgeye ayrılmış ve alan kullanımlarının ekolojik göstergeler üzerindeki etkileri hesaplanmıştır. Arazi kullanımlarından yola çıkılarak gerçekleştirilen sayısal değerlendirme ve kilit süreç analizleri, hızlı kentleşme ve yoğun tarımsal faaliyetler nedeniyle Ankara Çayı’nın niteliklerinin doğal fonksiyonlar bakımından yetersiz olduğunu ortaya koymuştur. Kısa dönem onarım planı için ekolojik potansiyel %21, uzun dönem onarım planı için ise %65’dir. Sonuç olarak, Ankara Çayı’nın doğaya ve kente yeniden kazanımı için çevresel planlama ve yönetim stratejileri ortaya konulmuştur.

7. 
Ankara İli Yenimahalle İlçesinde Bulunan Müstakil Konutların Korunmasına Yönelik Bir Değerlendirme
An Assessment for the Preservation of the Detached Houses in Yenimahalle District of Ankara
Reha Can Yılmaz, Özlem Sağıroğlu
doi: 10.5505/jas.2020.79663  Sayfalar 305 - 322
Cumhuriyetin ilanı ile birlikte; başkent olarak kabul edilen Ankara’nın nüfusu çok hızlı bir şekilde artmış, bu süreçte karşılaşılan en önemli sorunlardan biri de konut sorunu olmuştur. Bununla birlikte Cumhuriyet rejimi ideolojisiyle birlikte çağdaş bir kent hedefiyle gelişen Ankara; kararların alındığı, yeni çözümlerin denenerek, sorunlara farklı yaklaşımların sunulduğu bir kent olmuştur. Bu bağlamda Ankara, imar sorununa çözümler ve yaklaşımlar açısından Türkiye’deki imar anlayışını tanımlayan bir rol oynamıştır. Ülke çapında geliştirilen konut politikaları için şekillendirici bir rol oynayan Ankara kenti, mülk-konut anlayışı ile yapılan arsa–altyapı programlarının ilk örneğini de Yenimahalle ilçesinde barındırmaktadır. Konut sorununun çözümlenmesi amacıyla pek çok kurumun bir araya gelmesi sonucunda bu bölge için hazırlanan imar planları ile burada tasarlanan “yaşam” ülkemiz bağlamında eşsiz olup, dönemin kültürel, ekonomik, siyasal, bilimsel ve estetik özelliklerini bir bütün olarak bünyesinde barındırmaktadır. Ancak herhangi bir koruma durumu söz konusu olmadığından, 1948 yılı ve sonrasında yapılan bu konutlardan, günümüze çok az sayıda örnek barındırmakla birlikte; çok hızlı bir şekilde yerlerini apartmanlara bırakmaktadır. Günümüzde toplam yapı stoğunun yaklaşık % 2,5’una ulaşılabilen bu konutların korunmasına yönelik henüz bir adım atılmamıştır.
Bu çalışma kapsamında Yenimahalle’de bulunan müstakil konutlardan günümüze kalan örneklerin tespit ve belgelemesi yapılmış, yapıların mevcut durumları üzerinden özgünlük ile değişme ve bozulma bağlamında problemleri saptanmıştır. Yapıların “değerli” kabul edilebilmeleri için gerek duyulan kriterler, hem geleneksel yapılar için tespit edilmiş olan mimari miras, hem de DOCOMOMO tarafından tespit edilmiş olan modern mimarlık mirası bağlamında araştırılmış ve tespit edilmiştir. Tespit edilen konutlar bu kriterlere göre değerlendirilerek, korunmalarına yönelik öneriler sunulmuştur.

8. 
Ankara’nın Azizi Martir Platon
Saint Plato, the Martyr of Ankara
Pınar Serdar Dinçer
doi: 10.5505/jas.2020.15238  Sayfalar 323 - 335
Hristiyanlığın ilk dönemlerinden itibaren martirlik ve azizlikle ilgili inanç ve dinî pratikler oluşmaya başlamıştır. Özellikle Erken Hristiyanlık döneminin şartları bu ritüelleri belirlemiş ve tetiklemiştir. Hristiyanlığın ilk dönemlerinde inananlara karşı gerçekleştirilen zulümler onları çeşitli zorluklara ve işkencelere maruz bırakmıştır. Hristiyanlık karşıtlarının en büyük kolu olan pagan inancını sürdüren Roma İmparatorluğu mensupları, Paganizme karşı tüm dinî hareketleri şiddetle bastırmaya çalışmıştır. Baskılar ise Hristiyanların direncini artırmış ve Hristiyanlığın yayılmasına zemin hazırlamıştır. Ancak Hristiyanlar bu zulüm karşısında inançlarını korumak için büyük fedakârlıklar yapmışlardır. Bununla birlikte bu şiddet ortamı dinî kahramanlar yaratmış ve söz konusu kahramanlar kendilerini Tanrı yolunda kurban ederek Tanrı kutsallığına şahitlik / martirlik etmişlerdir. İnananlar kutsal saymaya başladıkları martirlerin hatıralarını yaşatmak için geride bıraktıklarını da kutsal sayarak yüceltmişlerdir.
Bu çalışmanın konusu olan Erken Hristiyanlık döneminde yaşamış ve kültü yüzyıllarca yaşatılmış Galatia’nın en önemli azizlerinden Aziz Martir Platon’dur. Aziz Platon yaşadığı dönemde zulümlere maruz kalmış ve daha sonra martirlik mertebesine ulaşmıştır. Çalışmada Aziz Platon’un hagiografik ve dönem kaynaklarındaki yeri ve Bizans resim sanatındaki örnekleri incelenmiştir. Aziz Platon’un 6. yüzyılın sonundan 14. yüzyıla kadar ikona, röliker, duvar resimleri ve el yazmalarında tasvirleri olduğu tespit edilmiştir. Sonuç olarak temsillerinin çok fazla olmamasına karşın, var olan örneklerde hagiografik ve dönem kaynaklarının izlenmesinin yanı sıra dönem ve bölgeye ait üslup özelliklerinin de bulunduğu görülür.

9. 
Ankara’da Katolik Ermenilere Ait Son Şapel ve Cemaatin Fransız Kilisesi’ne İntikali
The Last Armenian Catholic Chapel in Ankara and Transmission of its Community to the French Church
Aved Avedis Aydınyan Kelleci
doi: 10.5505/jas.2020.24085  Sayfalar 337 - 359
19. yüzyılın sonlarında Ankara’da gayrimüslimlere ait toplam 14 ibadethane olduğu bilinmektedir. Bu yapılar arasında Ermeni Katolik cemaatine ait Surp Gığmes (Clement/Kleman), Surp Boğos-Bedros, Surp Pırgiç kiliseleriyle, episkoposluk merkezi olarak kullanılan Surp Asdvadzadzin (Meryem Ana) Katedrali ve Anarad Hığutyun rahibelerince idare edilen bir manastır bulunmaktadır. Ancak, Ankara’daki Ermeni Katolik kiliseleri sayılırken, mezarlık arsası içerisinde bulunan şapelden hiç söz edilmemiştir. Bu çalışma, Ankara Ermeni Katolik cemaatine ait olan mezarlık kompleksinin ve bünyesindeki pek bilinmeyen şapelin tarihine değinirken, aynı zamanda bu kiliseye ibadet için gelen cemaatin 1935 yılından sonra Azize Tereza Latin Katolik Kilisesine tabi oluşuna kısaca değinmeyi amaçlamıştır. 19. yüzyılın başlarında Garabed Ağa Tıngıryan ve Hacı Ohannes Ağa’nın baniliğiyle Ermeni Katolik Mezarlığı içerisine inşa edildiği düşünülen Ankara Ermeni Katolik Şapeli, Ankara’da 1916 yangınından kurtularak Cumhuriyet döneminde kullanımı devam edebilmiş tek kilisedir. Söz konusu durum, sadece cenaze törenleri için inşa edilmiş olan bu küçük kiliseyi olduğundan çok daha önemli kılmaktadır.
Bu bağlamda günümüze ulaşamayan Ermeni Katolik Mezarlığı kompleksine ait dönem fotoğrafları, video kayıtları, hava fotoğrafları ve kadastro haritalarının tespit edilmesi, yapıların konumlarının ve mimari özelliklerinin incelenmesine olanak sağlamaktadır.

10. 
Sümerbank’tan Gima’ya: Ankara’da Mağazacılığın Mekânsal Dönüşümü
From Sümerbank to Gima: The Spatial Transformation of Merchandising in Ankara
Umut Şumnu
doi: 10.5505/jas.2020.69672  Sayfalar 361 - 380
Çalışma, özellikle Sümerbank ve Gima örneklerine yoğunlaşarak, Erken Cumhuriyet döneminden 1980’li yıllara kadar Ankara’da modern mağazacılığın değişimine ve bu sürecin mekânsal yansımalarına bakmaktadır. Süreç içerisinde üretilen mağazalar sadece Türkiye’de ekonomik ve sosyal tarih bağlamında, tüketim alışkanlıklarının nasıl değiştiğinin belgelenmesi anlamında değil, mimarlık ve tasarım tarihi bağlamında da, değişen siyasal, sosyal ve ekonomik koşulların ortaya koyduğu mağaza tasarımlarının ve bu mağazalardaki yaşam biçimlerinin karşılaştırılması adına da önem taşımaktadır. Sürecin uzunluğu, süreç içerisindeki mağazalar, bu mağazaların sunduğu ürünler, bu ürünlerin tanıtımı için oluşturan görsel/işitsel/metinsel malzeme, mağazaları tasarlayan mimarlar/iç mimarlar, mağazaların mimari nitelikleri ve bu mağazaların sunduğu mekânsal yaşam biçimleri düşünüldüğünde, Ankara’da modern mağazacılık alanında yapılan çalışmaların yeterli olmadığı fark edilmektedir.
Bu kapsamda çalışma, Erken Cumhuriyet döneminden 1980’li yıllara kadar değişen siyasal, sosyal ve ekonomik koşulların ne tür tüketim alışkanlıkları sunduğu ve Ankara’da mekânsal anlamda ne tür mağazalar ürettiğine bakmaktadır. Mağazaların mimari projelerinin elde edilmesinin yanında, bu mağazaları tasarlayan kişilerle sözlü tarih görüşmesi yapılması, bu kişilerin kişisel arşivlerinde yer alan belgelere ulaşılması bu mağazalara ilişkin daha derinlemesine mekânsal bir analizi olanaklı kılmaktadır. Mağazaların mimari özellikleri kadar çalışmanın diğer bir amacı da süreç içerisinde bu mağazalar tarafından üretilen ya da bu mağazaların konu edildiği görse/işitsel/metinsel malzemeye ulaşmaktır. Sözü edilen zaman diliminde mağazalar zengin görsel/ işitsel/metinsel malzemeler (gazete ilanı, broşür, poster, duyuru, ürün katalogu, indirim ve taksit kartlar, vb.) oluşturmuştur. Benzer şekilde bu mağazalar pek çok filme ve edebiyat metnine de konu olmuştur. Sinema filmleri mağazaların yapıldığı dönemki iç mekânlarını hatırlamada, edebiyat metinleri de mağazaların sosyal ve kültürel yaşantıyla kurdukları ilişkiyi kavramada önemli belgelerdir. Tüm bu malzemenin bir araya getirilmesiyle çalışma, mağazaların mekânsal dönüşümüne ilişkin bütüncül bir yaklaşım oluşturmayı amaçlar.

GÖRÜŞ YAZISI
11. 
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 100. Yılında Mustafa Kemal Paşa’nın Başkumandanlık ve Meclis Reisliği Mühürleri
On the 100th Anniversary of the Grand National Assembly of Turkey, Supreme Military Command and President of the Assembly Seals of Mustafa Kemal Pasha
Murat Turan
doi: 10.5505/jas.2020.52724  Sayfalar 381 - 388
Ankara’da bulunan Birinci Büyük Millet Meclisi binası, 23 Nisan 1920’den, 18 Ekim 1924’e kadar Türkiye Parlamentosuna hizmet vermiş bir binaydı. 1924’ten sonra Cumhuriyet Halk Fırkası genel merkezi olarak kullanılmaya başlanan bina, 1952’de Millî Eğitim Bakanlığına devredildi. Bina, 23 Nisan 1961’den, 1981’e kadar Birinci Büyük Millet Meclisi Müzesi adıyla faaliyetteydi. 1981’de yapılan düzenlemeyle birlikte adı Kurtuluş Savaşı Müzesi olarak değiştirildi ve bina günümüze kadar bu şekilde hizmet vermeye devam etti. Bugün bu müzede yer alan ve üzerinde “Türkiye Büyük Millet Meclisi Orduları Başkumandanlığı” ve “Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal” yazılı iki mühür sergilenmektedir. Mühürlerden birincisi Millî Mücadele ordusunu, ikincisi ise Millî Mücadele Meclisini temsil etmektedir. Bugünden bakılırsa, Başkumandanlık mührü Millî Mücadele’nin 100. yılını [2019], Meclis Reisliği mührü ise Türkiye Büyük Millet Meclisinin 100. yılını [2020] temsil etmektedir. Söz konusu mühürler, tek parti döneminin en belirgin isimlerinden biri olan Recep Peker tarafından 1920’lerin başından, 1940’lara kadar muhafaza edilmişti. Peker, 3 Nisan 1942’te Mecliste yapmış olduğu bir konuşmada, Mustafa Kemal Paşa’nın Başkumandanlık ve Meclis Reisliği mühürlerinin kendisinde olduğunu açıklamıştı. Peker 1920’de Heyeti Temsiliye çalışmalarına katılmış ve Türkiye Büyük Millet Meclisi açılınca Başkâtiplik görevine getirilmiş bir isimdi. Mustafa Kemal Atatürk ile olan yakınlığı ise Ankara’ya geldiği 4 Şubat 1920’den, son görüşme tarihi olan 5 Nisan 1938’e kadar sürmüştü. Peker’in en dikkat çekici özelliği, Atatürk’e ve dolayısıyla Kemalizm’e olan sarsılmaz duygu ile bağlılığıydı. Millî Mücadele’nin hatırası olan bu iki mührü yirmi yıldan uzun süre boyunca saklaması bu bağlılığın en önemli sebebiydi. Çalışmada, Kurtuluş Savaşı Müzesi’nde sergilenmekte olan Başkumandanlık ve Meclis Reisliği mühürlerinin muhafaza edilme, ortaya çıkış ve sergilenme öyküsü ele alınacaktır.

12. 
Ercüment Ekrem Talu’nun Yazılarında Ankara
Ankara in the Works of Ercüment Ekrem Talu
İsmail Alper Kumsar
doi: 10.5505/jas.2020.06978  Sayfalar 389 - 402
Cumhuriyet’in ilanından sonra önemli bir kültürel merkez hâline gelen Ankara, o günden bugüne birçok aydınımızın uğrak yeri olmuştur. Kimi resmî bir görevle kimi sadece gezip görmek amacıyla şehre gelen aydınlarımızın çoğu Ankara’yla ilgili izlenimlerini bir şekilde yazıya aktarmışlardır. Bu aydınlarımızdan birisi de Ercüment Ekrem Talu’dur. Bu yazıda, Talu’nun Ankara hakkında yazdığı 20 yazısı ve bir şiirinden hareketle bu şehir hakkındaki izlenimleri değerlendirilmiştir. Ercüment Ekrem’le ilgili çalışmalarda bu yazılardan 12 tanesine hiç dikkat çekilmemiştir. En erken tarihlisi 1928 yılına ait olan bu metinlerin sonuncusu 1939’da yayımlanmıştır. Ercüment Ekrem’in Ankara’ya ilk gelişi ise 1920’dir. Dolayısıyla bu metinlerde kaba bir hesapla Ankara’nın 1920’den 1940’a kadar geçirdiği dönüşümün anlatıldığını söyleyebiliriz. Bu anlamda Ercüment Ekrem’in metinleri Ankara ve Cumhuriyet tarihi açısından önemli bir kaynak niteliği taşımaktadır.

LookUs & Online Makale