1. | Editörden From the Editor Sayfa I |
HAKEMLI MAKALE | |
2. | Ahlak Dışı Nesneler: Ulus’ta Kentsel Dönüşümün Bir Psikocoğrafyası Immoral Objects: A Psychogeography of Urban Transformation in Ulus Burak Taşdizen, Harun Kaygandoi: 10.5505/jas.2016.38257 Sayfalar 89 - 103 Bir zamanlar genç Cumhuriyet’in siyasi ve ekonomik merkezi olan Ankara’daki Ulus semti, kentin hem cumhuriyetçi hem de manevi geleneklerine ev sahipliği yapmayı sürdürmektedir. Önce gecekondularla sarılmış, sonrasında Kızılay’ın, başkentin yeni ekonomik merkezi olmaya başlamasıyla geri plana itilmiş semt, düşük gelir gruplarına terk edilmiştir. Günümüzde Ulus’un kendine özgü, çok katmanlı karakteri, kentteki önemli bir dini alan olan Hacıbayram’ın temsil ettiği manevi ve ahlaki değerleri gölgede bıraktığı iddiasıyla hedef gösterilmekte ve bu gerekçeyle bir kentsel dönüşüme tanıklık etmektedir. Bu makalenin amacı, psikocoğrafi bir yöntem kullanarak Ulus’un pazarlarında görüldüğü iddia edilen bu “ahlak dışılığın” izini sürmektir. Mevcut kentsel dönüşüm literatürünün sınıfsal yer değiştirmeye yaptığı vurguyu destekleyecek şekilde, dönüştürücülerin söylemsel müdahalelerinin deneyime dair temellendirmelerini görünür hale getirmeyi hedeflemektedir. Bu amaç doğrultusunda, Ankara Büyükşehir Belediyesinin 2008-2016 yılları arasında yayımladığı bültenler taranmış; sonrasında İtfaiye Meydanı ve Telefoncular Pazarı gibi farklı bölgelerde, raflarda sunulan nesnelere ve bu nesnelerin sunumuna dair bir dizi gözlem yapılmıştır. Ortaya çıkan öznel harita, Ulus’taki “ahlak dışılık” hissine doğrudan etkisi olan maddi kültüre, bu maddi kültürün davet ettiği önemli pratiklere ve farklı toplumsal gruplara dair içgörüler sağlarken bu hissin üç bileşenini öne çıkarmaktadır: ekonominin kayıt dışılığı, mevcut erkeklik rejimi ve çatışan nostaljiler. |
3. | Ankara’nın Bilinmeyen Tarihi: XVIII. Asır Şairi Râzî’nin Ankara’yla İlgili Şiirleri Ankara’s Unknown History: XVIIIth Century Poet Râzî and His Poems About Ankara Mustafa Erdoğandoi: 10.5505/jas.2016.39200 Sayfalar 104 - 130 Bu makalede önce kısaca Râzî’nin hayatı, edebî şahsiyeti ve eseri hakında bilgi verilmiş, ardından Râzî Divanı’nda bulunan Ankara’yla ilgili manzumeler değerlendirilmiş ve bunların çevriyazılı metinleri sunulmuştur. Râzî’nin hakkında kaynaklarda bilgi bulunmamaktadır. Divan’ındaki tarih manzumelerinden onun, 1079 (M. 1668/1669) yılında doğduğu ve 1153 (1740/1741) yılından sonra vefat ettiği anlaşılmaktadır. Yine Divan’ından hareketle hayatının büyük bir kısmını Ankara’da geçirdiği, Ankara Mevlevîhânesi dervişlerinden, fakat aynı zamanda Hacı Bayram-ı Velî ailesiyle ve Bayramîlikle de irtibatlı olduğu ortaya çıkmaktadır. Şimdilik eldeki tek eseri Divan’ıdır. Yazma halinde ve tek nüshadan ibaret olan, daha çok aşk ve tasavvuf konularının işlendiği Râzî Divanı’nın, en önemli tarafı XVIII. asır başı Ankara’sıyla ilgili çok değerli bilgiler içermesidir. Osmanlı döneminde Ankara’nın sosyal ve kültürel yönüyle alakalı pek fazla kaynak ve bilgi bulunmamaktadır. Üzerinde durulacak olan Razi Divanı’nda ise doğrudan Ankara’yla ilgili toplam 42 manzume bulunmaktadır. Bu sebeple Râzî Divanı’nın Ankara tarihi ve kültürü açısından bir hazine değerinde olduğu söylenilebilir. |
4. | Bir İtalyan Mimarın İlk Ankara Ziyareti: Giulio Mongeri – 1897 An Italian Architect’s First Visit to Ankara: Giulio Mongeri – 1897 Sedat Bornovalıdoi: 10.5505/jas.2016.50469 Sayfalar 131 - 157 Giulio Mongeri, İstanbul ve Ankara başta olmak üzere Türkiye’de önemli yapılara imza atmış bir İtalyan mimardır. XX. yüzyılın ilk çeyreğinde Osmanlı Devleti’ne hizmet etmiş, Erken Cumhuriyet dönemi Ankara’sına da dikkate değer katkılarda bulunmuştur. Mongeri ilk Ankara seyahatini 1897 yılında yapmıştır. Dönem itibariyle gözlemleri oldukça ilgi çekicidir. Mongeri bu seyahatine ait notlarını, bugün çok fazla gün yüzüne çıkmamış olan ve Ankara araştırmaları literatüründe çok da söz edilmeyen Illustrazione Italiana dergisinin XXV. cildinde birkaç hafta arayla yayımlamıştır. Bu çalışma ile Ankara hakkındaki Türkçe yayınlara bir katkı olarak bu seyahatin değerlendirilmesi ve bazı açılardan diğer yayınlarla ve bugünle karşılaştırılması amaçlanmıştır. Öncelikle İtalyan Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından yayımlanan düşük çözünürlükte dijitalleştirilmiş nüshaların yerine yeni dijital görüntüleme yapılmış, ardından Mongeri’nin güzergâhı üzerinden yerinde inceleme tamamlanmış ve tarihi kaynaklarla yapılan kıyaslama ile çalışma daha sonraki araştırmacıların yapacağı detaylı incelemelere hazır hale getirilmiştir. Mongeri’nin bazı konularda bilgisinin yetersiz kaldığı ancak birçok diğer konuda da Milano’da almış olduğu eğitim sayesinde yoğun bir tarih ilgisinin olduğu ortaya çıkmaktadır. Mimarın profesyonel yaşamında icra edeceği historisist yaklaşımın temellerinin daha genç yaşlarda atıldığı bu seyahat notları sayesinde göze çarpmaktadır. |
5. | Demirtaş Kamçıl ve Rahmi Bediz’in Az Bilinen Bir Yapısı: (Übeyde) Elli Apartmanı A Little-known Building of Demirtaş Kamçıl and Rahmi Bediz: (Übeyde) Elli Apartment Umut Şumnudoi: 10.5505/jas.2016.44227 Sayfalar 158 - 169 Mimarlık tarih yazımında Ankara’nın mimarlık mirası çoğunlukla 1920-1950 yılları arasına tarihlendirilen Erken Cumhuriyet dönemi yapıları üzerinden aktarılır. Bu noktada, 1950-1980 yılları arasında tasarlanan ve Orta Yüzyıl modernizmini temsil eden yapıların, ana akım anlatıların dışında kaldığı/bırakıldığı gözlemlenmektedir. Son yıllarda Türkiye’nin siyasal, ekonomik ve toplumsal yaşamında önemli bir kırılmaya işaret eden bu dönemde inşa edilmiş yapılara ilişkin çalışmalarda görece bir artış olsa da, bu dönemin hâlâ yeterince incelenmediğinin ve mimarlık tarihinde hak ettiği yeri almadığının altı çizilmelidir. Bu makalede konu edilen Demirtaş Kamçıl ve Rahmi Bediz ikilisi 1950-1980 yılları arasında değişen siyasal, ekonomik ve kültürel ortamda ‘Ankara’nın yeniden inşasında’ önemli rol üstlenmiş mimarlardandır. Kamçıl ve Bediz Mimarlık Ofisi bu süreçte kente iş hanı, pasaj, çarşı, sinema, müze, ofis gibi değişen ölçek ve işlevde çok sayıda nitelikli mimari eser kazandırmıştır. Bu kamusal yapıların yanında Kamçıl ve Bediz Mimarlık Ofisi Ankara’da sivil mimari belleğin önemli örneklerinden sayılan birçok konut kooperatifi projesine de imza atmıştır. Übeyde Elli Apartmanı, Kamçıl ve Bediz ofisi tarafından tasarlanan yapılar arasında çok fazla anılmayan ve az bilinen bir konut yapısı olarak karşımıza çıkar. 1950 döneminin önemli kadın milletvekillerinden Übeyde Elli için tasarlanmış olması, yapıyı mimarlık tarihi açısından daha da ayrıcalıklı bir konuma yerleştirmektedir. Bu kapsamda araştırma, yakın bir zaman önce yıkılmış olan Übeyde Elli Apartmanı’nı mimari projeler, aile albümlerinden elde edilen fotoğraflar, aileyle yapılan sözlü tarih çalışmaları ve Übeyde Elli’nin renkli kişiliği üzerinden yeniden hatırlamayı ve bu az bilinen projeyi bilinir kılmayı amaçlamaktadır. Übeyde Elli Apartmanı üzerinden yapılan okuma, Ankara’da II. Dünya Savaşı sonrası hareketlenen mimarlık ortamına yakından bakmayı, bu yeniden inşa sürecinde Kamçıl ve Bediz ofisinin rolünü gözlemlemeyi ve dönemin önerdiği yaşam kültürlerini anlamayı olanaklı hale getirecektir. |
6. | Geleneksel Ankara Sof Dokumaları Traditional Sof Weavings of Ankara Feriha Akpınarlı, Ayşem Yanardoi: 10.5505/jas.2016.18291 Sayfalar 170 - 179 Ankara keçisi, Ankara ve çevresinde yetiştiriciliği yapılan bu coğrafyaya özgü önemli bir keçi ırkıdır. Tekstil sanayinde hayvansal lifler arasında uzunluğu, mukavemeti, parlaklığı ile önemli bir yere sahip olan, modaya göre tüketimi yıldan yıla değişen tiftik; Anadolu’nun kırsal kesiminin gelir kaynağıdır ve el sanatları açısından dokuma ve örmelerde kullanılan başlıca hammaddelerden biridir. Ankara sofu, Ankara keçisinden elde edilen tiftikten dokunan bir çeşit kumaştır.Tiftik lifinin eğrilip iplik haline getirilmesi, iplikten sof kumaşın dokunması, boyanması, kısacası sof yapımı Ankara ve yöresine ait özgün bir el sanatıydı. Ankara keçisi tiftiğinden üretilen, toplumun seçkin kesimleri tarafından tercih edilen sof dokumaları Ankara ili ve İç Anadolu bölgesine özgü geleneksel dokumalardandır. Günümüzde dokunulmamakta ve örnekleri sadece müzelerde görülmektedir. Bu bakımdan, Ankara sofu bu coğrafyaya ait kültürel miraslardan biridir. Yapılan literatür incelemelerinde Ankara Etnoğrafya Müzesi’nde iki, Sadberk Hanım Müzesi’nde bir sof örneği olduğu tespit edilmiştir. Ancak Ankara Etnoğrafya Müzesi’nde yürütülen çalışmada iki yerine beş adet sof dokuma ile karşılaşılmıştır. Geçmişte önemli kültürel bir değer olan sofun günümüzde dokunmamasına rağmen kültürel açıdan sahip çıkılması gereken bir değer olduğu düşünülmektedir. Bu çalışmada, Ankara sofunun özelliklerinin incelenmesi amaçlanmıştır. Ankara Etnoğrafya Müzesi’nde bulunan beş adet sof dokumanın en, boy, atkı-çözgü sıklığı, dokuma kalınlığı gibi bazı özellikleri incelenmiş ve fotoğraflarla belgelenmiştir. Ayrıca sofun dokunduğu dokuma tezgâhları hakkında bilgi verilmiştir. |
GÖRÜŞ YAZISI | |
7. | Ataç’ın Ankara’daki Sinema Günleri Ataç’s Cinema Days in Ankara Gülseren Mungan Yavuztürkdoi: 10.5505/jas.2016.02997 Sayfalar 180 - 188 Dilimizin ve edebiyatımızın gelişimine adadığı yaşamının en verimli yıllarını Ankara’da yaşamış, gözlerini hayata bu kentte kapamış olan Nurullah Ataç, Ocak 1953’ten Mayıs 1957’ye kadar tuttuğu ünlü Günce’sinde, sınırlı da olsa bazı günler başkent sinemalarında izlediği filmlerden ve kentteki sinema yaşamından da söz açmıştır. Çalışmada, yazarın Günce’deki anlatımlarından yola çıkarak ellili yılların Ankara’sında izlediği filmler ve kentin sinema hayatına dair duygu ve düşünceleri değerlendirilmektedir. |
8. | 1950’lere Doğru Çerkeş Sokağı ve Çevresi Savaş Recep Sönmezdoi: 10.5505/jas.2016.92063 Sayfalar 189 - 204 Bu yazıda, 1950’ler Ankara’sının Çerkeş ve Gonca sokakları çevresinin belleğimizde kalan anılarından yola çıkılarak; tarihi, sosyal ve kültürel yapının nasıl değiştirildiği/değiştiği ve giderek Eski Ankara’yı nasıl yokolma noktasına getirdiği anlatılmak istenmiştir. Bu amaçla “anılar-duyumlar-gözlemler-tanıklıklar”dan hareket edilerek, bu bilgiler belgeler ve fotoğraflarla harmanlanmış, yetemediğimiz yerlerde de “inceleme-araştırma-görüşme”lerle doğrulanmaları yolu izlenmiştir. Sıralanan saptamalarımızın çoğu bu iki sokağın sınırlarını aşıp o günün Türkiye’sinin her yerinde görülebilecek türdendir. Zamanın acımasız tahripkarlığının bu hızlı gidişi karşısında, eski Ankara’yı belki de tümüyle yitirmemiz kaçınılmaz görünmektedir. |